Sevgili DOSTLAR!
Yol ile başladığım yolculuk
Yokuşun Başı ile devam etti. Nusret zorlu bir yoldan giderken, şimdi karşısında bir yokuş var ve o yokuşu çıkmak zorunda. Bakalım o zorlu yokuşu nasıl çıkacak?
On iki yaşında bir çocuk düşünün. Elinde hiçbir olanak yok, hiçbir gelir yok. Ama azim var. Ben yapacağım, ben başaracağım diyen bir azim. Ve ölüm döşeğinde annesinin söylediği sözler. Sanki sadece annesine verdiği sözü tutmak için başarmak istiyor.
"— Oğlum yatılı okulda okuyor ya, onun için gözlerim açık ölmüyorum..."
Yokuşu çıkmak kolay mı sanıyorsunuz? Hele de çok sevdiği annesini kaybettikten sonra. Ama yok başarmak zorunda, ne olursa olsun başaracak.
Çok sevdiği Darüşşafaka'ya gidemiyor, babası olduğu için. Oysa o kadar çok istiyor ki okumayı. Önce bir gün, sonra iki gün derken Nusret okuldan kaçmayı alışkanlık haline getiriyor.
"Babam sağ olduğu halde, yalnız babasız çocukların okutulduğu Darüşşafaka'ya gitmek istemediğim için okuldan kaçıyordum." s. 25
Üstüne bir de babasını inkar etmesi var. Mümkün mü çok sevdiği babasını inkar etmesi?
"Bir çocuğun babasını, hem de çok sevdiği, beğendiği babasını inkar etmesi kadar acılı üzünç verici başka ne olabilir?" s. 25
Hem okumak istiyor, hem okuldan kaçıyor. Tam bir çıkmazda. Daha o yaşta acı bir dram yaşıyor. Yalanlar üstüne yalanlar söylüyor.
—Ne oldu? Neden geldin oğulcuğum?
—Okul tatil üç gün... Bulaşıcı hastalık varmış da..." s. 70
Babası her defasında sözlerine inanıyor. En sonunda da babasına okuldan atıldığı yalanını söylüyor. Ama okumayı o kadar çok istiyor ki, vazgeçmiyor. Sonunda mücadele boşa çıkıyor ve Nusret 5. sınıfta devamsızlıktan kalıyor.
"Ah, beni alsaydı okula yeniden..., ah alsaydı... Bir daha hiç kaçmazdım okuldan, ama hiç mi hiç... Hem de öyle çalışır, öyle çalışır, öyle çalışırdım ki..." s. 93
Yok olmaz böyle. Mutlaka para kazanmalı. Ne yapmalı, nasıl yapmalı? Koyuyor kafasına, kaçacak. Nasıl olsa gittiği yerde bir iş bulur. Bir sabah babasının cebinden para alarak atlıyor bir trene ve kendini İzmit'te buluyor. Orada şans ondan yana oluyor. Parkta karşılaştığı iki iyi yürekli öğretmen, onu yeni harfleri öğrenmek için kurs gördükleri okula götürüyor. Herkes şaşıp kalıyor. On iki yaşındaki bir çocuk, onların öğrenmek için çırpındıkları yazıyı nasıl bilebilir! O yaşında öğretmenlik yapıyor. Biraz da böbürlenerek tabi. Ve şansa bakın ki Galip Amcası da orada. Herkes bu zeki öğrenciye yardım etmek için uğraşıyor ve onu sınava sokuyorlar. Sonunda da 5. sınıf diplomasını alarak evine dönüyor. Yaptığı yolculuktan kazançlı çıkıyor.
Nusret artık çok sevdiği okula devam edebilecek. Babasını kimseden saklamak zorunda olmadan hemde. Ve meşhur "Hababam Sınıfı"nın olduğu okula başlıyor. O artık Vefa Ortaokulu'nda. Büyük bir hevesle başlıyor. Ama yok yine olmuyor.
"Ders kitaplarından ikisini alsam biri eksik kalıyor, defterleri alsam pergel eksik. Yavaş yavaş okuldan soğuyorum." s. 115
Üstüne bir de her gün adalardan okula gidip gelmek var. Altı saati, bazen yedi saati yollarda geçiyor.
"Hergün yedi saati okul yollarında geçen bir öğrenci... Oysa çok çalışmaya, başarısızlıklarımı kapamaya kesin karar vermiştim." s. 130
Tabi bir de yol parası var. Ah Nusret! Sırf yol parası vermemek için ne çareler düşünüyorsun. İstemediğinden değil ki, parası yok. Ne yapsın garibim. O da istemez mi herkes gibi vapurda göğsünü gere gere gitmeyi. Ama olmayınca olmuyor.
Zorlu yol koşulları, üstüne bastıran kış Nusret'i yine okuldan uzaklaştırıyor. Ders çalışmaya bile zaman bulamazken nasıl başarılı olacak? Nusret yıl sonunda devamsızlıktan kaldığını öğreniyor. Babasına ne diyecek şimdi? Bu sefer de, İzmir'de bir okul kazandığı yalanını atıyor. Babası yine inanıyor. Her koşulda ona inancı sonsuz çünkü.
"Babam bana hep güvenmiştir." s. 113
Babası İstanbul'da iş bulduğu için artık Heğbeliada'da da oturmak zorunda değiller. E, İzmir'de uzak ne yapsın, mecbur evine en yakın okula gidecek. Davutpaşa Ortaokulu'nda 5. sınıftan başlıyor tekrar. İkinci kez aynı sınıfta, ama önceki yıl doğru düzgün okula gitmediği için hiçbir şey bilmiyor. Tek çare çalışmak... Gaz lambasının ışığında, zamanını boşa harcamadan çalışmak. Annesine söz verdi. Başaracak... Hayali resim öğretmeni olmak. Resim yapmayı çok seviyor çünkü. Üniversiteye gitmek istiyor. Ama imkansız.
"Yaşadığım o ev koşullarında tek odada, babamla bir yatakta yatarak, gaz lambası ışığında ve masasız bir küçük evde çalışarak nasıl liseyi bitirebilir de üniversitede okuyabilirdim? Olanaksızdı." s. 234
Davutpaşa Ortaokulundaki çok sevdiği iki arkadaşı askeri okula gitmek için ikna ediyorlar. İstemese de mecbur boyun eğiyor. Çünkü büyük adam olmak istiyor.
"E, ben de büyük adam olmak istiyordum. Büyük adamlığın yolu askerlikten geçtiğine göre, ister istemez asker olmak zorundaydım." s. 235
Nusret artık, Çengelköy Askeri Ortaokul öğrencisi.
"Yatılı bir okula girdiğim için çok sevinçliydim, çünkü düzenli bir yaşam içindeydim. Bize verilenleri, bize sağlananları hak etmek için kavuştuğum her şeye layık olmaya çalışıyordum." s. 268
Okulunu o kadar çok seviyor ki, tatillerde bile eve gitmek istemiyor. Yaşayamadığı çocukluğunu doyasıya yaşıyor.
"Daha önceki günlerimde çocukluğumu yaşayamadığım, çocukça oynayamadığım için, cuma günleri arkadaşlarla yaptığımız bu eğlenceli ve serüvenli kır gezintilerinden doyumsuz tat alır, sonsuz mutlu olurdum." s. 315
Hem yatılı okuyacaksın, hem çok çalışkan olacaksın, hem de sevileceksin, kolay mı? Çok çabalıyor ve sonunda başarıyor. Hem arkadaşları tarafından seviliyor, hem öğretmenleri tarafından örnek gösteriliyor.
"Sınıf birincileri, çalışkanlar sevilmezken, beni arkadaşlarımın sevmelerinin başlıca nedeni, elcil oluşum, onlara yardım edişim, sonraları da bunu isteyerek, içten yapışımdı." s. 375
Yatılı okulda yaşanan olumsuzlukları okurken bir çok olaya şahit oldum. Hayatı sönen onlarca çocuğun dramı içimi yaktı. Olmaz dediğim o kadar çok olay varki. O konulara girmek istemiyorum. Okuyan çok şey görecek. Zaten Aziz Nesin'de o olayları yazıp yazmamak konusunda çok tereddüte düşmüş, ama sonunda yazmaya karar vermiş.
"Nitekim o toplumsal cengelden, on onüç yaşlarında pekçok çocuk, ya ağır ahlaksal yaralar alarak geçip gittiler yada ahlaksızlığın bataklığında boğulup kaldılar." s. 244
Yatılı okulun en büyük şansı olarak öğretmenlerini görüyor. Onlar sayesinde bu günlere geldim diyor.
"Bana öyle gelir ki, sanki dünyanın en iyi öğretmenleri benim öğretmenlerimdi." s. 378
Nusret kendine sunulan fırsatı en iyi şekilde değerlendiriyor ve her yıl sınıfının birincisi olarak ortaokuldan mezun oluyor. O artık Kuleli Askeri Lisesi öğrencisi.
Nusret, tırnaklarıyla kaza kaza yokuşu çıktı. Her defasında aşağı düşse bile, yine de vazgeçmedi. Onun yerinde kim olsa belki de bataklıkta boğulup gidecekti. Ama çok sevdiği annesi ona her zaman güç verdi.
"Ne olursa olsun, hangi pis çukura düşsem, annemin son sözlerini içimde duyar, kendimi o çukurdan kurtarmaya çalışırdım." s. 157
Yokuşun başına gelen Nusret, artık
Yokuş Yukarı çıkmaya hazır. Yolun açık olsun Nusret. Sen her şeyin en iyisine layıksın.
Sevgili
Aziz Nesin, okudukça seni daha iyi tanıyor, tanıdıkça seni daha çok seviyorum. Özellikle de yaşadığın onca zorlukları nasıl aştığını öğrendikçe bana umut oluyorsun. Herkes seni tanımalı, tanımak için de okumalı. Hem de geç kalmadan...