[...] Balkan devletleri İstanbul'un kapılarına dayanmışlardı, Bulgarlar güç bela durdurulmuştu Çatalca'da. Ama Selanik'in düşüşü hepsinden daha büyük bir yıkım yaratmıştı üzerimizde. Benim için olduğu kadar cemiyetin büyük çoğunluğu için de korkunç bir olaydı bu. Hakiki bir felaket. Hiçbirimiz bir daha doğduğumuz şehri göremeyecek, sokaklarında yürüyemeyecek, ölülerimizin mezarlarını ziyaret edemeyecektik. Evet, en acısı da buydu, daha bir ay kadar önce anneme verdiğim sözü yerine getiremeyecek, bir daha asla mezarına dokunamayacaktım. Kaybettiğimiz sadece Selanik değildi, çocukluğumuzu, gençliğimizi, ölülerimizi, hatıralarımızı, velhasıl hayatımızın bir bölümünü de şehirle birlikte kaybetmiştik. [...]
Sayfa 344 - Yapı Kredi Yayınları, 2. baskı: Kasım 2021, İstanbulKitabı okudu
“Yunanlılara karşı ilk büyük savaşlar ‘Serfice’ ve ‘Yenice-Vardar’ Savaşlarıdır. Yunanlılar bu savaşları kazandıktan sonra önlerinde ciddi bir engel kalmamış ve Selanik şehri tek bir kurşun bile atılmadan Tahsin Paşa tarafından Yunanlılara teslim edilmişti (9 Kasım 1912).
Ayrıca Yunanlılar herhangi bir askeri destekten yoksun Sakız, Midilli, Limni, Bozcaada gibi Ege Adalarını da asker çıkararak işgal ettiler.
Her cephede yenilgiye uğrayan Osmanlı Ordusu ile Balkanlı müttefikler arasında 3 Aralık 1912’de ateşkes ilan edildi. Ateşkes’in şartları bile adaletsizdi; Mesela, Türkler kuşatma altındaki Edirne’ye demiryolundan yardım götüremeyecek, fakat Bulgarlar Edirne içinden geçen demiryolunu kullanarak kendi birliklerine yardım götürebileceklerdi…”