Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Selanik, Mayıs 2000 Alaca İmaret Camii ayakta kalan üç camiden biri. Camilerden ikisi müze, biri ise metruk, daha doğrusu harabe halde. Alaca İmaret Camii’nin yıkılan minaresinin izleri hala duruyor. Kaidenin üstünde sanki dün yıkılmış gibi minarenin alaca taşları sökülmüş duruyor. Sanki bir deprem sonrası köke yakın yerinden kırılan ağaç gibi. Avluya bakan pencerenin mermer pervazlarından birinde silinmiş yazılar dikkatimi çekiyor. Siyah mürekkeple Osmanlı Türkçesiyle yazılmış şiirler, dualar. Bir kısmı silinmiş, bir kısmı zamana karşı direnen duvar yazıları sanki. Geçmiş yüzyıllardan geleceği okur gibi; kim bilir hangi titrek elin yazdığı iki mısra hala mermerde duruyor. "Selam olsun müezzin ile imama, Mukayyet olsunlar beş vakit namaza." Bu mısraları yazan münzevi şair, bir zaman sonra Alaca İmaret’te ezanın susacağını, beş vakit namazın kılınmayacağım o günden görmüş müydü yoksa?
Sultan Abdülhamid Han, Ulu Hakan. Ruhu Şad olsun
Selanik, Mayıs 2000 Abdülhamid’in yaptırdığı İdadi’nin bina olarak büyüklüğü şaşırtıcı. Bugün üniversitenin önemli bölümlerinden biri olarak hizmet görüyor. Herhalde yaptıklarıyla bıraktığı imaj arasında bu denli tezat barındıran başka bir padişah yoktur. Osmanlı modernleşmesinin en önemli adımları onun zamanında atılmış. Eğitim alanında yaptığı atılımların izi buralarda bile hala ayakta.
Reklam
Miralay Mustafa Kemal Bey'i şahsen görmek henüz bana nasip olmadı, ama onu görenler pek yakışıklı olan bu kumandanın hilhassa çok tesirli bakışları olduğunu söylemektedir. Bakışlarının bir bıçak kadar delici olduğunu anlatanların sayısı fevkalâde fazladır. Harp sırasında böyle mübalâğalara (abartma) rastlanması tabiidir, fakat Üsküplü İskender'in bana aylar evvel, Selanik'te ağabeylerinin arkadaşı olan bu muhterem kumandanın şiddetle tesir eden bakışları olduğunu anlatması bir tesadüf olmasa gerekir. Çanakkale'de zabitler arasında yayılan pek taze bir havadis de Miralay Mustafa Kemal'in evvelsi gece cebindeki köstekli saat sebebiyle ölümden kurtulduğu yolundadır. Hakikaten düşman şarapnelinin kalbine saplanmasına mâni olan mucize, tam o sırada kalbinin üzerinde bulunan saati miydi bilmiyorum, ben görmedim, ama daha şimdiden bir efsane haline gelen bu hadise doğruysa, Allah bu insanı Türk Milletine bağışlamıştır ve nihayet yıllardır bizim haysiyetimizi iki paralık eden basiretsiz (kavrayışsız), dirayetsiz (yeteneksiz) ve egoist mürşidlerden (kılavuz) bizi kurtarma şansı doğmuştur. Bu memleketin taşı toprağı, havası suyu, karakteri kuvvetli, şahsiyetli ve helal süt emmiş liderler yetiştirebilecek kadar bereketlidir
Aslında muhakkak bu haberi İstanbul'da almışsınızdır lakin gene de yazacağım. Çanakkale Cephesi'ndeki en ferahlatıcı, yürek coşturucu haber daha evvelki mektuplarımda mütaaddit defalar kendisinden bahsettiğim 19. Tümen Komutanı Miralay (Albay) Mustafa Kemal Bey'le ilgilidir. Mustafa Kemal Bey, Üsküplü İskender'in
Yine bu vesileyle size bizim burada Çanakkale Şimal Cephesi'nde adı sıkça hayranlık ve heyecanla anılan bir başka kıymetli zâbitten de mevzu bahis etmek isterim. Bizim Üsküplü'nün biraderleriyle Selanik'ten tanışıklığı olan bu yiğit ve gözüpek zâbit hakkında dilden dile dolaşan kahramanlık hikâyeleri hepimize yüksek moral tesiri etmektedir. Bahis konusu olan Miralay Mustafa Kemal Efendi adında münevver bir komutandır ve Balkan Harbi esnasında Gelibolu'da harp ettiğinden bu civarı avucunun içi gibi bildiği, yanında daimi olarak çok detaylı haritalar taşıdığı söylenmektedir. Şimal Cephesi'nde Miralay Mustafa Kemal adı anıldığında mübarek ve müjdeli bir ses duyulmuş kadar içimiz ısınmaktadır.
O gece ay Olimpos Dağları’nın arkasında kaybo­lurken, Mustafa Kemal içini çekerek: — Ah, Selânik, seni bir daha Türk olarak görecek miyim? Dedi. Baktım, ağlıyordu. O altın sarısı saçlarını okşadım. Teselli etmeye çalıştım. Ben, Mustafa Kemal’in, bütün müş­terek hayatımız boyunca bu derece müteessir olduğunu gör­medim.
Sayfa 156 - İnkılap ve Aka kitabevleriKitabı okudu
Reklam
Yunanistan'ın Yeni Pontusçuluğa dair ilk siyasi girişimi ise 1982 yılının 26 Eylül- 3 Ekim tarihleri arasında Selanik'te "Anadolu Faciasının 60. Yıldönümü" başlığıyla bir konferans düzenlemek olmuştur. Konferansın amacı, Karadeniz'de ve Anadolu'nun diğer bölgelerindeki Rumluğun tartışılması ve gelecekte yaşanacak değişiklikler dolayısıyla Megali İdea'nın gerçekleşmesinin ne kadar mümkün olup olmadığının saptanmasıdır. 1983 yılında Atina'da diasporadaki Yunanlar ile ilgili bir sekreterlik oluşturulmuştur. 1985 yılı Eylül'ünde ABD'de Anavatanları Özgürlüğe Kavuşturma Uluslararası Komitesi tarafından, Türkiye'nin Ankara ve çevresinden ibaret olduğu; Ege, İstanbul, Marmara ve Kıbrıs'ın Yunan toprağı; Hatay ve İskenderun'un Suriye toprağı; Trabzon ve Rize'nin ise Rum-Pontus Cumhuriyeti olarak gösterildiği bir harita yayımlanmıştır.
Sayfa 104 - ATARÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARIKitabı okuyor
1909' da Sultan Abdülhamit' i Selanik' e sürgüne gönderdiler. Bunun sonrasında İttihat ve Terakki parti haline getirildi. Ve Meclis' e hakim olundu. Birçok askeri bürokrat etki altına alındı. Böylece Emanuel Karasa, Basel Konferansı'nın kararlarının"birinci adımını gerçekleştirmiş oldu.
1. Dünya Savaşı Öncesi Durum
1900'lü yılların başlarında, Osmanlı İmparatorluğu çıkmaza girmişti. Felaketli son açık seçik görünmeye başlamıştı. l 912 Balkan Savaşı yenilgisi ile Osmanlı Devleti, Arnavutluk, Makedonya, Batı Trakya, Selanik ve tüm Ege Adalarını kaybetmişti. 1914 yıllarına gelindiğinde, devletler arasındaki siyasal çekişmeler, çıkar çatışmaları, Avrupa'yı kuvvet denemelerinin öne geçtiği bir arenaya dönüştürmüştü. B ir yanda, İngiltere-Almanya arasında ekonomik alanda kıyasıya sürüp giden çıkar çatışması; öte yanda, Almanya-Rusya arasındaki "German-Islav" ulusçuluk kavgası, bütün şiddetiyle sürüyordu. Bu nedenlerle, Avrupa ikiye ayrılmıştı. Bir yanda, İngiltere'nin başını çektiği Rusya ve Fransa, öte yanda Almanya'nın liderliğindeki Avusturya-Macaristan ve İtalya'nın beraber olduğu iki ayrı çıkar grubu vardı. Avrupa'daki devletler, uzun süredir Osmanlı lmparatorluğu'nun topraklarını paylaşmak istiyorlardı; ama bu paylaşımda kendilerine düşen topraklar üzerinde kesin anlaşmaya varamıyorlardı. İmparatorluğun paylaşımını geciktiren, belki de sadece bu çekişmeydi.
Dr.Nazım
Kimliğinin açığa çıkmasına yönelik anlatılan iki olayda Dr. Toledo ve Dr. Burla isimleri geçmesine rağmen bu hususta kesinlik yoktur. Bahaeddin Şakir'in evrakından çıkan bir mektupta ise olay şu şekilde anlatılmaktadır Dr. Nazım Bey'in Paris'ten beri tanıdığı Burla Efendi isminde bir doktor vardı. Nazım Bey'le Burla Efendi
Sayfa 60 - Kronik KitapKitabı okuyor
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.