İngiltere Mason locaları yoluyla jön Türkleri de sömürmekteydi aynı şekilde Almanya Selanik'te jön Türkleri ele geçirmeye çalışırken İngiltere'de manastırda bir Jön Türk Teşkilatı kurdurmaya çalışıyordu.
;(
Abdülhamit Hanın şam da ikamet eden Şeyh Mahmut Ebuş şamata gönderdiği bir mektupta bu ittihatçılar Filistin'in Mukaddes topraklarında bir Yahudi vatanı korumam için bana ısrarla baskı yaptılar onların bütün ısrarlarına rağmen kesinlikle bu teklifi kabul etmedim son olarak 50 milyon İngiliz lirası takdim etmeyi vaat ettiler onu da katili şekilde reddettim ve şu cevabı verdim 50 milyon altın İngiliz lirası ilaveten dünya dolusu altın da verseniz teklifinizi asla kabul etmem benim bu kati cevabımdan sonra tahta indirilmem için ittifak ettiler ve selanik'e gönderileceğini bana tebliğ ettiler Ben de bu teklifi kabul ettim. ;(
Reklam
Abdülhamid'in istibdadını ortadan kaldırmayı hedefleyen bu ihtilal Selanik'teki Jön Türkler tarafından kurulmuş olan İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından yönetilmekteydi.
+326
Evet hayallerimizdeki hürriyetle o gün tanışmıştık; 23 temmuz 1908 ' de... Selanik'te...
doğru dürüst gözümü kırpmamıştım. Sabaha doğru tam dalar gibi olmuş ama sonra korkunç bir kâbus görerek uyanmıştım. Rüyamda Selanik yanıyordu, evet, doğduğumuz, büyüdüğümüz şehir gözlerimin önünde, insanları, kuşları, ağaçları, evleriyle birlikte cayır cayır yanıyordu. Elimde ahşap bir kovayla denize koşturuyordum. Evet, yangını söndürmek için. Saçmalık. Ama rüya işte. Ne var ki, ben koştukça deniz çekiliyordu. Evet, o eski Deniz Tanrısı Poseidon mavi bir balık ağıymış gibi sürükleyip götürüyordu suları. Koca Selanik Körfezi derin bir uçuruma dönüşmüştü bir anda. Batık gemilerin yosun tutmuş tahtaları, sıra sıra balık ölüleri, şarap şişeleri, zeytinyağı küpleri, hatta insan iskeletleri ama tek damla su yoktu. Kurumuş bir denizle, yanmakta olan bir şehir arasında öylece kalakalmıştım. Bir sıcaklık hissettim o anda, başımı çevirince yanan şehrin ayaklanıp üzerime yürüdüğünü gördüm. Alev almış evler, arabalar, ağaçlar, kuşlar, hatta yarısı yanmış insanlar, hepsi, hep birden üzerime geliyorlardı. Hem de her yandan, hem de hızla... Alevler bedenime değerken, çığlık atarak uyandım.
Bilmiyorum efendim,” dedim soğuk ve kati bir ifadeyle. ’Kararı meclis almış diyorlar...” Şöyle bir baktı yüzüme, alınmıştı, sanki ona ihanet etmişim gibi kırgın bir sesle, “Ama siz de haklı buluyorsunuzdur bu kararı, değil mi?” diye sitem etti. “Cezalandınlmam gerektiğini düşünüyorsunuz.” Suskun kalarak onayladım. Zannederim, bu tavrım sinirlendirmeye başlamıştı onu. “Siz zabit misiniz evladım?” diye sordu bu kez sesi sert çıkıyordu... “Bu kadar genç olduğunuza göre mülazım filan olmalısınız?” Cevap vermemek olmazdı: “Asker değilim efendim, ne mülazım ne de başka bir rütbem var.” Pek şaşırmadı, usulca başını salladı. “Cemiyettensiniz o zaman. Belki de şu fedailer teşkilatından...” Emin olmuş gibi bir kez daha salladı başını, “öyle olmalı. Pek muteber bir fedai olmalısınız. Yoksa böyle mühim bir vazife vermezlerdi.” Bir an bakışlarını kaçırdı, vagonuna gidecek, ben de kurtulacağım sandım, yapmadı, bana döndü. “Kim aldı sizi cemiyete? Sahiden merak ediyorum bu kadar genç yaşta, üstelik edebiyata bu kadar meraklıyken nasıl bulaştınız bu belalı işlere? Kim önayak oldu size?” Cevap verme dedi yine içimden o ses ama tutamadım kendimi:“Siz önayak oldunuz efendim.” Şaşkınlıkla çarpıldı yüzü. “Nasıl? Ben mi?” “Evet efendim, siz,” dedim sözlerimin üzerine basa basa. “Babam, Selanik Maarif Müdürü Emrullah Bey’i Fizan’a yollayarak... Onun genç yaşta o çöl şehrinde ölümüne sebep olarak, siz teşvik ettiniz beni. Evet efendim, kusura bakmayın ama beni cemiyete siz kaydettiniz.” Ne diyeceğini bilemeden öylece kalakalmıştı. “İyi geceler efendim,” diyerek ayrıldım yanından.
AbdulhamitKitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.