" Fani gövdemiz derin bir yara aldığında bunu önce hissetmez. O yara hiç açılmamış gibi davranır. "Kafası kesildiği halde kalkıp yürüyeni görmüşümdür ben," demişti bir seferinde babam. Acılar hatırladıkça kanar. Unutulmaz. Zamanla kabuk tutan yaralar gibi izi kalır. O acı bizi öldürür. Ama biz bundan habersiz kopup giden başa inat yürüyüp giden gövde misali, yaşadığımızı sanırız farkında olmadan. İşte bu, hayatta kalmaktan başka bir şey değildir.
"Bir kediyi, bir kuşu, bir köpeği besler gibi kendimi besliyordum. Ama kedi evde hapis, kuş kafeste kapalı, köpek bahçede bağlı, ben de kendimde meçhuldüm. Meçhuldüm ve bekliyordum. Bu arada hayat yanımdan geçip gidiyordu. "
"Bütün yalnız kadınların yalnızlığı içime dokunuyordu. Yalnızlıklarından doğan güçleri de... Sonsuz bir döngüyle kendi küllerinden doğan efsanevi kuş gibiydiler. Bu çile onların özgürlüğüydü. Gazaptan doğan özgürlük. "