Serra Kalfa Kayıkci

Tek bildiğim, Tanrı’nın beni sıcakkanlı ve sinirlerden yarattığı. Evet! Bir organik doku eğer canlıysa her türlü uyarıya karşı tepki vermelidir. Benim yaptığım da işte budur! Acıya karşı bağırarak, gözyaşlarımla cevap veririm. Yapılan alçaklıklara öfkeyle, iğrençliklere ise tiksinti duyarak tepki gösteririm. Bana göre bu , hayatın ta kendisidir. Bir canlı ne kadar basitse o kadar az duyarlıdır ve uyarılara karşı daha zayıf karşılık verir. Ne kadar gelişmişse, gerçekliğe karşı daha fazla duyarlıdır ve daha enerjik bir biçimde tepki verir. Bunu nasıl bilmezsiniz? Doktorsunuz ama böyle temel şeylerden haberiniz yok! Acıyı küçümseyebilmek, her daim memnun olmak ve hiçbir şeye şaşırmamak için işte tam da şu aşamaya gelmek(şişman, yağ küpüne dönmüş köylüyü işaret etti) ya da her türlü duyarlılığı yitirmek için sonuna kadar acıyla yoğrulmak, başka bir deyişle, artık yaşamamak gerekir.
Reklam
Siz de biliyorsunuz ki onlarca, hatta yüzlerce deli özgürce dışarda dolaşıyor , çünkü cehaletiniz yüzünden onları sağlıklı olanlardan ayırt edemiyorsunuz . Neden ben ve bu zavallı insanlar, dışarda dolaşanların yerine burada günah keçisi gibi oturmak zorunda? Neden burada oturan siz değilsiniz de biziz ? Mantık bunun neresinde?
Bugün otuz hasta kabul etse yarın otuz beş kişi gelecek , ertesi gün kırk; günlerce, yıllarca bu böyle sürüp gidecekti . Sabahtan öğlene kadar 40 hasta ile ciddi ciddi ilgilenmek fiziksel olarak mümkün değildi, bu da ister istemez bir aldatmaca doğuruyordu.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Annem!” diye haykırdı ilk kez. “Annem! Baba!” Ona kimse cevap vermedi. Ölüler konuşmaz.
Sayfa 223 - IzaKitabı okudu
Korkunç bir şey bu, diye düşünüyordu yaşlı kadın. Benimle yaşamakta bu denli zorlanması , ona bu kadar yük olmam korkunç. İçinde yaşayan küçük Iza kaşlarını çattı ve tiz bir sesle , “Yorgunum!” dedi. “Ve dahası onu yoruyorum” diye açıkladı kadın.
Sayfa 180Kitabı okudu
Reklam
Kütüphanelerini istediğin kadar kilitle; zihnimin özgürlüğünü ne bir kapı ne bir kilit ne bir sürgüyle kısıtlayabilirsin.
“Sosyalizmi” ya da “devleti” ya da “milli namusu” ya da “toplu sözleşmeyi” ya da “Tanrının şanını” kurduğunu sanarak onu katledeceksin. Yalnız bir şeyi bilmeyeceksin ve de bilmek istemeyeceksin: sefaletini kendinin yarattığını, her saat, her gün durmadan; çocuklarını anlamadığını, daha cesaretle doğrulmaya fırsat bulamadan onların belkemiğini kırdığını; sevgiyi çaldığını; paragöz ve iktidar delisi olduğunu; “efendi” de olmak için kendine köpek beslediğini! Sen ve senin gibiler toplumsal sefalet yüzünden topluca ölünceye dek, yüzyıllar boyunca yolunu şaşıracaksın ve yolunu kaybediceksin; varlığının dehşeti, kendini savunman için bir ilk zayıf ışığı yakıncaya dek.
Beckmann! Beckmann! Boş ver! Sen her şeyi gaz maskesi gözlüğüyle görüyorsun. Her şeyi gizli tarafından görüyorsun, Beckmann! Boş ver, yahu! Evvel zamandaymış o: Alaska’da iki kızın buzlar arasında donup öldüğünü gazetede okudukları vakit Kap şehrindeki adamların, lambaların yeşil abajuru altında derin derin içlerini çekmesi! Eskidenmiş o: Boston’da bir çocuk kaçırılınca Hamburg’daki halkın uyku yüzüne hasret kalışı. Eskidenmiş, Paris’teki bir adam balondan düşüp parçalanınca San Francisco’luların yas tutması.
Sayfa 86 - ÖtekiKitabı okudu
38 öğeden 31 ile 38 arasındakiler gösteriliyor.