Bir süre sessizlik oldu, sonra yüreğimi parçalayan bir tek çığlık işitildi. Ardından ortalık yine sessizleşti.
Aton ile artık oyun oynuyormuş gibi bile yapmadan bao tahtasına bakıp duruyorduk. Ne kadar beklediğimizi bilemiyorum, ancak perdenin ardından yaşlı adamın horultusunu duyduğumda gece nöbetinin sonuna gelmiş olmalıydık. Aton bana baktı, başını salladı ve ayağa kalktı.
Ancak o perdeye varmadan, hanımımı dışarı çıkarak doğruca yanıma geldi."Beni eve götür, Taita," diye fısıldadı.
Hiç düşünmeden onu kucakladım, o da çocukluğunda olduğu gibi boynuma sarılıp başını omzuna dayadı. Aton yağ kandilini alıp hareme kadar yolumuzu aydınlattı. Hanımımın odasına girince onu yatağına yatırıp dikkatle muayene ettim. O ipeksi baldırlarında pek hafif bir kan izi varsa da, kanama durmuştu.
“Ağrın var mı, küçüğüm?” diye sorduğumda Lostris çözlerini açıp başını salladı.
Sonra hiç beklenmedik bir şekilde gülümseyerek, "Bu kadar telaşa ne gerek vardı anlayamadım," dedi. "Sonuçta bu helaya gitmek gibi bir şeydi, hem daha uzun da sürmedi." Sonra tostoparlak oldu ve derin bir uykuya daldı.
Ben sevincimden az daha ağlayacaktım. Hazırlıklarım ve uyuşturucu ilaçlarım onun vücuduna da, o tatlı ruhuna da bir zarar gelmesini önlemişti sonunda