"Ondan ayrilmak üzüntü verecekti ama bazen elden bir sey gelmezdi. Bazi seyler geldikleri yerde kalamayacak kadar doğru olurdu. Bazilari yalnizca bir süreliğine ziyaret edip giderdi."
Kızgın karanlıkta oyuk ve kurşun gibi bir göğüsle beklerken onu ilk kez müzik yaparken duymuştu. O, genç kıza tatlı, yeni ve mükemmel adını vermeden önce. O ad ki içini asla terk etmeyen güneşten bir parçaydı. Bir lokma ekmekti. Yüreğindeki bir çiçekti.
Auri kemer tokasını alıcı gözle süzdü. Bu O'na uygun bir hediye miydi? Ne de olsa O sağı solu belli olmayan biriydi. Üstüne üstlük saklı çok şeyi vardı. Kafa sallayan genç kız koyu renkli soğuk metale dokunmak için uzandı.
Fakat hayır. Toka O'na yakışmazdı. Auri'nin bunu daha en başından bilmesi gerekirdi. O sabitlenmeye gelmezdi. Kapatılmaya da. Üstelik koyu da değildi. Ah, olamaz. O korumsuydu. Kıpkızıldı. Bakırla yaldızlanmış altın benzeri parlaklığının altı daha da parlaktı.
Her ikisinde de sonuç aynıydı. Kargaşa. Anahtarlar bulup çıkaran, kapıları açan insanlar. Auri'nin Şeyaltı'nda gezinen, münasebetsiz ışıklarını oraya buraya tutan yabancılar. Yanlarında getirdikleri dumanları salan yabancılar. Anırırcasına sesler çıkaran. Her yere inip kalkan sert, umursamaz çizmeleri. Bir bakışın nelere yol açtığını hiç düşünemeden her yere atılan bakışlar. Neyin uygun olup neyin olmadığını zerre kadar bilmeden onu bunu kurcalamalar.
Sessizlikten daha büyük veya daha muhteşem müzik yoktur ama bu müziği anlamak ve hissetmek için fazla zayıfız. Aramızdan sessizliğe dalıp bunun inayetini alamayanların müziği vardır; müzik sessizliğin sözü gibidir çünkü sessizliğin büyüklüğünü ortaya çıkarır ve bize boş gevezelikler sunmaz.
Merdivenin kendi içine kıvrıldığı yarı yolda bir sahanın bulunuyordu. Orada bir kapı vardı ama öyle utangaçtı ki Auri onu kibarca görmezden geldi. Genç kız ikinci merdiven boşluğunu da tırmandı ve oradaki basamaklarını yarısının da gevşek veya yerinden çıkmaya müsait olduğunu keşfetti.
Sonra tüm oynak taşları bulduğundan emin olmak için merdivenleri gerisingeri indi. Bulamamıştı. Bu son derece heyecan vericiydi. Mekân sarhoş bir teneke kadar alengirli ve bir o kadar da kurnazdı. Bir o kadar da asabiydi. Bir bahçe patikasından bu kadar farklı biryere bulmak hiç kolay değildi.
Bazı yerlerin adları olurdu. Bazı Yerler değişirdi veya adını açıklamaktan çekinirdi. Bazı yerlerinse hiç adı olmazdı ve bu daima üzücüydü. Mahremiyete düşkünlük iyiydi hoştu ama ya hiç adının olmaması? Ne kadar korkunç. Ne kadar yalnız.
Genç kız uzunca bir süre çarşafı süzdü. Gözleri yumuşak ve istekli bakmasın rağmen ağzı sert ve öfkeli bir biçim aldı. Olmaz, işler böyle yürümezdi. Auri bunun bilincindeydi. Çarşafın nereye ait olduğundan pekala haberdardı.
İçini bir utanç kaplayan Auri gözlerini yumdu ve çarşafı çekmeceye geri koydu. Bazen açgözlülük edebiliyordu. Bencilce isteklere kapılıyordu. Dünyayı çarpıtarak uygun şeklinden çıkarıyordu. Arzusunun ağırlığıyla her şeyi yerinden ediyordu.
Auri öylesine afallamıştı ki nerede durduğunu farketmesi birkaç dakikasını aldı. Daha doğrusu merdivenin nerede olduğunu farketti. Ne olduğunu. Nereye ait olduğunu. Merdivenin bir adı vardı. Genç kız Bilge Dokuz'daydı.