Filmlerinde çoğu kahramanını bir yolun başında ya da sonunda, taşranın belirsiz sınırına odaklanarak anlatır Nuri Bilge Ceylan. Bir yere yerleşebilenleri değil yerleşemeyenleri anlatacağını seyircisine ilk filmlerinden biri olan Kasaba'da hissettirir. Kasaba'da Saffet'in "Gitmek istemekte kötü olan ne var?", Uzak'ta Yusuf'un "Hep siz mi gezeceksiniz bu dünyayı, biraz da biz gezelim?", Ahlat Ağacı'nda Hatice'nin "Insan neden en yakınındaki hayatı seçip onu yaşamak zorunda ki?" soruları karakterlerin duyduğu yersiz yurtsuzluk hissini yansıtır. Taşrayı taşra yapan şeyin bir sahicilik veya kendine yeterlilik değil bir ufkun uzakta belirmesi olduğuna inanır Ceylan. Ufuk bir kez belirince, insan gözlerini bir kez yola çevirince yaşadığı yerle arasında bir çatlak oluşur.
Snape'in üst dudağı kıvrılmıştı. Harry, Lockhart'ın neden hala gülmekte olduğunu merak etti. Eğer Snape ona böyle bakıyor olsaydı, Harry şu anda ters yönde koşabildiği kadar hızla kaçıyor olurdu.
"Demek Dobby trene girmemizi engelledi ve kolunu kırdı..." Başını salladı. "Biliyor musun ne diyeceğim, Harry? Eğer hayatını kurtarmaya çalışmaktan vazgeçmezse, seni öldürecek"