“Bıçağımı en son senin için bir kayışı keseyim diye cebimden çıkardığım zaman kullandığımı hatırlıyorum. Yeniden cebime koyduğumu hatırlamıyorum. Parayı sen çaldın ve suçu benim üstüme yıkmak için de bir düzen kurdun. Ama bütün bunlardan sonra yine de başın göğe erebilir: Dünyayı hakça yöneten adil bir Tanrı yerine, masumlara karşı tanıklık eden yalanların tanrısı var çünkü.”
Bu küfür karşısında herkesin tüyleri diken diken oldu. William alçakgönüllü bir tavırla, “Bunun şeytanın sesi olup olmadığını değerlendirmeyi kardeşlerimize bırakıyorum. Senin için elimden dua etmekten başka bir şey gelmez Silas,” dedi.
Zavallı Silas yüreğindeki o ümitsizlikle, sevgi dolu biri için neredeyse delilik ölçüsüne varan o Tanrı’ya ve insana duyduğu sarsılmış inancıyla çıkıp gitti. Yaralı ruhunun acısıyla kendi kendine şöyle dedi, “O da beni yüzüstü bırakacak.” Aleyhindeki kanıta inanmazsa Sarah’ın da bütün inancının kendisininki gibi sarsılacağını düşündü. Marner’ın durumundaki bir adamın ilahi adalete başvururken kura çekilmesinin geçerliliğini sorgulamaya başlaması gerektiğini kaçınılmaz bir şey olarak algılama eğilimindeyiz. Eğer insanların günahlarını yazdığı gibi kederlerini de yazan bir melek varsa, hiçbir insanın hak etmediği, yanlış fikirlerden doğan bu gibi elemlerin ne kadar çok ve derin olduğunu da bilir.