Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Barzan Köyü Irak/Kürdistan Bölgesi'nin Erbil ili'nin Mergesor Kazasına bağlı bir köydür. Barzaniler olarak anılan ve bölge tarihinde oldukça etkin olan bu ailenin bilinen önemli şahsiyeti Molla Muhammed'in oğlu Molla Abdullah'tır. Molla Abdullah, ünlü İslam alimi Molla Yahya Muzuri'den (1773-1838) ilmi icazetnamesini alarak (1834) Barzan Köyü'nde bir medrese kurmuş ve dini tedrisata başlamıştır. Molla Abdullah'ın, Abdurrahman, Abdürrahim ve Abdüsselam adında üç oğlu vardı. Molla Abdullah, daha sonra Taceddin lakabını alacak olan oğlu Abdurrahman'ı dini tedrisat için Nehri'ye, Seyyid Taha-i Hakkari'nin yanına göndermiştir. Kendisinin ölümünden sonra yerine oğlu Abdurrahman geçmiştir. Böylece ilk kez Nakşibendi Tarikatı Barzan'da kök salmaya başladı. Şeyh Abdurrahman'ın vefatından sonra yerine küçük kardeşi 1. Şeyh Abdüsselam Barzani geçmiştir. Şeyh Abdüsselam Barzani'nin kaleme aldığı bazı Arapça ve Kürtçe eserleri günümüze ulaşmıştır. Akaid üzerine yazdığı bir eserinde bunu Aste Köyü'nde hicri 1264'te (miladi 1848) kaleme aldığını dercetmiştir. Şeyh Abdüsselam 1872'de vefat etmiş ve ardında Muhammed ve Kasım adında iki evlat bırakmıştır. Babasının yerine geçen Şeyh Muhammed Barzani döneminde Barzan Tekkesi çevresinde bulunan Nehri Tekkesinden Şeyh Muhammed Sıddık, Surçi (Bicil) şeyhleri ve Zeburi ağaları ile bir nüfuz çekişmesi yaşanmıştır..
Sayfa 179 - Osmanlı Arşiv Belgelerinde Şeyh Abdusselam Barzani, Yaşar KaplanKitabı okudu
Şeyh Abdullah Şemdinî, Mevlânâ Halid Şehrezori'nin hem medrese arkadaşı hem de tarikat ihvanıdır. Zira Halid Şehrezori Nakşiliğe intisap etmeden önce Kâdiri tarikatı icâzetli bir halifedir. Abdullah Şemdinî burada ikamet eder etmez ilk yaptığı şey bir tekke inşa etmesidir. İşte bu tekke Nehri tasavvuf geleneğini oluşmasının harcı olmuştur. Abdullah Şemdinî, bu tekkede belli bir süre tarikat hizmeti ve irşadı yürüttükten sonra vefat eder. Kendisinden sonra irşad hizmetini, bugün İran sınırları içinde olan Urmiye Berdesor tekkesinde tasavvuf ve tariikat hizmeti yürüten yeğeni Seyyid Taha üstlenir. Tahá Hakkâri, tekkenin hizmetini üstlendikten sonra Nehri Tekkesi başta Anadolu olmak üzere Irak ve İran'ın birçok bölgesinde önemli tarikat görevi icra etmiştir. Tekke yüz yılı aşkın bir sürede Kürt halkının yaşadığı yakın coğrafyada binlerce mürid ve müntesip bulmuştur. Bu tekke, aynı zamanda bölge halkının hem sosyal hayatı hem de siyasî hayatı üzerinde önemli derecede bir tesir bırakmıştır. Anadolu ve bugünkü İran ve Irak devletlerinin sınırları içerisinde yaşayan Kürt halkının Ruslara karşı Osmanlının yanında organize bir şekilde mücadele etmesini sağlayan Nehri Tekkesinin şeyhleri olan; Tâhâ Hakkâri (ö. 1269/1853), kardeşi Muhammed Salih Nehri (ö. 1238/1864) ve oğlu Şeyh Ubeydullah Nehri (ö. 1300/1883) olmuştur.
Sayfa 144 - NûbiharKitabı okudu
Reklam
İsteklerin masumluğu ve karşılığında devletin yaptığı...
Şeyh Abdüsselam, 1907 yılı baharında Birifkan köyünde Şeyh Nur Muhammed Birifkani'nin evinde Kürt aşiret liderlerinin önemli bir kısmı ile bir toplantı yaparak İstanbul'daki Babıali yönetimine isteklerini içeren bir telgraf gönderme kararı aldı. Bu telgrafta: 1. Kürt bölgesinde Kürtçenin resmi dil olarak kabul edilmesi, 2. Eğitimin Kürtçe yapılması, 3. Kaymakamların, nahiye müdürlerinin ve diğer memurla­rın Kürtçeyi iyi derecede bilenlerden tayin edilmesi, 4. Devletin dini İslam olması hasebiyle mahkemelerde hü­ kümlerin İslam şeriatına göre verilmesi, 5. Vergilerin eski şekliyle alınması, ancak bölgenin imarı ve okullar açılması için kullanılması talep edildi. Bu telgrafın birer kopyası İstanbul'daki Kürt aydınlardan Seyyid Abdülkadir, Emin Ali Bedirhan, Ferik Şerif Paşa ve Şeyh Abdullah Nehri'ye gönde­rildi. Ancak hükümet olumlu yanıt vermeyerek Barzan üzerine asker gönderdi. İki ay süren çatışmalarda bölgedeki bazı Kürt aşi­retleri de hükümet kuvvetlerini destekleyince Şeyh Abdüsselam, Hakkari Teyari bölgesine çekildi.
Sayfa 125
Abdestsiz Gezilmez! :))
*** Herkî aşiretinden Molla Abdullah isminde bir müderris, iki talebesi ile ziyaret için Nehrî'ye giderken, çayın başında oturdular. Molla Abdullah, talebelerine: "Herkes abdest alarak Nehrî'ye gider. Abdestsiz kimse gitmez. Ben bu âdeti bozup, abdest almadan gideceğim!" dedi. Talebeleri: "Hocam, biz bu âdeti bozmayalım, abdest alıp da gidelim," dedilerse de, Hoca Efendi: "Sanki bu dinî bir hüküm müdür? Ben yapmam!" dedi. Bu arada elini yüzünü yıkarken, koltuğundan bastonu suya düştü. Elini uzatıp, bastonu almak isterken, hikmet-i ilâhî baston, onun başına, yüzüne vurarak yüzünü, gözünü kan içinde bıraktı. Sonra baston kayboldu. O da, böyle söylediğine pişman oldu. Yaralarını sarıp, abdest aldı. Nehrî'ye gitti. Seyyid Hazretlerinin dergâhına girince, bastonu duvarda asılı gördü. Gözleri bastona takılıp kalınca, Seyyid Tâhâ Hazretleri: "Herhalde bu bastondan dayak yemişsiniz!" buyurdu. Molla Abdullah yaptıklarına pişman olup, tevbe etti, talebelerinden olmakla şereflendi.
Resûlullah'ın bir sünneti de budur.
Seyyid Tâhâ-i Hakkâri'ye; "Seyyid Abdullah ne güzel şeyhdir. O'nda hiç kusur yoktur. Yalnız kusuru, onun münkiri, yâni karşısına çıkıp onun büyüklüğünü inkar eden kimseler bulunmamasıdır," buyurdu. Berdesûr kasabasında bir medrese yapıp, müderrislik yapan ve mezunlar vermeye başlayan yeğeni Seyyid Tâhâ, arada bir huzura gelir, sohbetinde bulunur. Her defasında kendisine tasavvuf yoluna girmesi söylenir. O da; "Bir gün inşâallah o da olur," der ve kendi kendine; "Peygamberlerin, âlimlerin ve evliyanın hep düşmanları, hasedcileri, sevmeyenleri olmuştur. Amcam Seyyid Abdullah dedikleri gibi büyük evliyadan olsa, muhakkak hasedçisi, düşmanı, çekemeyeni olurdu. Hele bu âhir zamanda ve kıyametin yaklaştığı, hakikatin unutulup, bid'atin revaç bulduğu böyle bir devrânda acaba niçin hiç büyüklüğünü inkâr eden düşmanı yoktur?" diye düşünürdü. Bir gün Berdesûr'da çarşıda birisinin, amcasının aleyhinde konuştuğunu gördü. Bunun üzerine; "Sevmeyeni, kabul etmeyeni olduğuna göre, evliyadandır," deyip, Nehri'ye geldi. Amcasına teslim olup, bir müddet istifâde etti. Sonra Mevlânâ'nın daveti üzerine Bağdat'a gitti, orada kemâle geldi.
Seyyid Abdullah Nehrî
O zattan aldığı ışık ile aydınlık oldu Kürdistan Nasıl ki güneşin ışığından feyz alıyorsa cihan
Sayfa 27 - Semerkand