Sultan Dördüncü Murad, fırtınalı bir gecede, bulunduktan yerden pek de uzak olmayan bir yerde oturmuş. Elinde, Nefî’nin hiciv şiirlerini topladığı Sihâm-ı Kaza adlı divam varmış. Daha okumaya başlar başlamaz, saray bahçesindeki ağaçlardan birine yıldınm düşmüş. Tedirgin olan sultan, kitabı denize atmakla kalmamış, aynı gece, Nefî’nin, kadim düşmanlannca cezalandınlmasına izin veren bir de mektup imzalamış. Birkaç gün sonra, şairin cesedini çıkarmışlar sulardan, kementle boğulmuş halde.
Türk edebiyatı tarihinde sivri dilinin bedelini ağır biçimde ödeyen şairlerin en meşhuru da Nef’i’ dir.
Övgü ve yergilerinde sınır tanımayan Nef’i; yaşadığı devirde şahit olduğu yolsuzluk, rüşvet ve ahlaksızlığa göz yuman liyakatsiz yöneticilerin idare ettiği devlet çarkının iyice bozulması karşısında; “Siham-ı Kaza” (kaza oku) dediği hiciv oklarını saplamıştır.
Nef’i yazdıklarıyla o kadar çok düşman edinmiştir ki IV. Murat’ın emriyle odunlukta boğdurularak hayatını kaybetmiştir. Cesedi bir çuval içinde, Sarayburnu’ndan denize atılıp balıklara yem edildiği için bir kabri bile yoktur.
Ey dil hele âlemde bir âdem yoğ imiş
Vâr ise de ehl-i dile mahrem yoğ imiş
Gam çekme hakîkatde eğer ârif isen
Farz eyle ki el'ân yine âlem yoğ imiş
Ey gönül! Hele şu dünyada adam gibi bir adam yokmuş.
Var ise de gönülden anlayan bir sırdaş bulunmuyormuş.
Eğer bilge isen, şu dünya için asla gam çekme
ve tut ki dünya diye bir şey de zaten yok imiş.