“… sus, kuzum. Bu kelimeyi sevmiyorum. Alakalarımızın yüz bin şekline isim bulamıyoruz ve ‘sevmek’ deyip çıkıyoruz. Onun için ne kadar suistimale uğruyor bu kelime.”
“Düşün ki her ân ben değişiyorum, her ân sen değişiyorsun, buna rağmen birbirimizi nasıl tanıyabiliyoruz? Bu kaçan benliklerimizi birbirimizde aramak tecessüsü olmasaydı bir saniye konuşabilir miydik?”