Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ölümü, bu kişinin ne kadar eşsiz benzersiz olduğunu açıkça anlatır bize;
“Sevdiğimiz bir kişi öldüğü zaman, sağ kal­mak suçunun kafaretini yüreğimize işleyen yegın bir pişmanlıkla öderiz. Ölümü, bu kişinin ne kadar eşsiz benzersiz olduğunu açıkça anlatır bize; varlığı­nın, bir zamanlar, bütünüyle var kıldığı, yokluğunun, kendi bakımından ortadan kaldırdığı dünya kadar uç­suz bucaksız hale gelir bu ölü; yaşamamııda daha çok yer tutması, gide gide yaşamamızın tümünü kap­laması gerekirdi gibi gelir bize. Kendimizi sıyırırız sonra bu sersemleyişten: O da, öbürleri arasında, öbürleri gibi bir bireydi, o kadar, diyoruz. Ancak, kimsecikler için elimizden geleni -hiç bir zaman­ yapmadığımızdan, (kendi elimizle çizdiğimiz, tartı­şılabilecek sınırlar içerisinde bile elimizden geleni yapmadığımızdan,) kendimize, gene de, bol bol sitem edecek sebepler buluruz.”
Sayfa 94 - Bilgi Yayınevi, 1. Basım 1966, Türkçesi: Bilge KarasuKitabı okudu
"Yaşam hem kendini sürdürmek hem de aşmakla meşguldür; eğer tek yaptığı şey kendini korumaksa yaşamak sadece hayatta kalmaktan ibaret olur." "Simone de Beauvoir"
Reklam
Anılan bir yerde donar kalır, davranıştan hiç değişmeyen bir örneğe uyar, aynı lâflan geveleyip durur, hiçbir içeriği olmayan kaş göz hareketlerini durmadan tekrarlar, kadınların yazdığı bir sürü "günlük"ün, "yaşam öyküsifnün insanda yarattığı yavanlık iz­lenimi de işte buradan gelmektedir, hiçbir iş yapmayıp vaktini kendini yüceltmekle geçiren kadın, kendine hiçbir varlık kazandıramadığı gibi, hiçbir şeyi de yüceltemez
Sayfa 63
Gerçekten de, bu sayıklama, kolayca can yakma biçimine dönü­şebilir. Hattâ bu sürece, hasta olmayan insanlarda bile rastlanabilir. Kendine hayran kadın, bir erkeğin kendisine tutkuyla bağlanma­ masına akıl erdiremez; elinde beğenilmediğini gösteren açık bir kanıt varsa, o zaman, nefret edildiği yargısına vanverir. Yapılan bütün eleştirileri kıskançlığa, hınca verir. Başarısızlıkları, birtakım karanlık güçlerin işidir ve bunların varlığı, kendisine verdiği önemi doğrular. Böylece, kolayca ben'ini büyütme hastalığına (megalomanie), ya da onun tersi olan, eziyete uğradığı kanısına kayabilin kendi evreninin merkezi olduğu ve bundan başka evren tanımadığı için, dünyanın mut­lak temeli olur çıkar.
Sayfa 61
Şurası çok ilginçtir ki, "sevildiğini sanma" hastalığına tutulmuş on kişiden dokuzu kadındır. Düşsel âşıklarında, kendilerine duydukları hayranlığı ta doruğa çıkarmalarını bekledikleri açıkça görülmektedir. Bu erkeğin tartışılmaz bir değere sahip bulunmasını, yani dinadamı, hekim, avukat falan olmasını isterler ve böyle bir erkeğin dav­ranışlarının koşulsuz doğrusu şudur seçtiği sevgili bütün kadınlardan üstündür, yüce ve karşı konmaz çekicilikleri vardır.
Sayfa 60
Tiyatro, diyor Georgette Leblanc, o güne dek aradığım şeyi geti­riyordu bana: coşup taşma dürtüsünü. Bugünse, "eylemin karikatürü" gibi görüyorum onu; ancak aşırı kişilere gerekli bir şey sayıyorum.
Sayfa 57
Reklam
Yeryüzü adımlarımızın altında çatırdıyor,kafalarımızın üstünde bir uçurum açılıyor.Artık ne kim olduğumuzu biliyorum ne de bizi neyin beklediğini.
Yine en çok çalışanlar,karnı en az doyanlar oluyor.Herkes de bunu son derece doğal bulmaya devam ediyor.
Hep aynı yüzler,aynı mekan,aynı konuşmalar,aynı sorunlar.Her şey değiştiği oranda birbirine benziyordu.Sonunda da insan,diri diri gömülmüş hissine kapılıyordu.
Simone de Beauvoir: Kadın bu sorumluluğu yeniden ele geçirmeli
Kadın bu sorumluluğu yeniden ele geçirmeli, diyordu Simone de Beauvoir. Kendini geri kazanmalı, kimliğini erkeğin kimliğine bağımlı kılmaktan vazgeçmeli. Çünkü kadını baskın kim tutan yalnızca erkek değildir, yaşamının sorumluluğunu ele almayan kadın kendi kendine de baskı uygular." "Kendi karar verdiğimiz kadar mı özgür ve bağımsızız?” "Aynen"
Sayfa 517 - Pan
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.