Sırça Köşk, bir dönemin yasaklı kitaplarından. Okumadan önce neden yasaklı olduğunu tahmin etsek de okuduktan sonra gerçekler neden yasaklanır ki diye düşündürüyor.
Bu kadar mı sevmiyoruz gerçeğin anlatılmasını?
Bu kadar rahatsız eden ne?
Gerçekle yüzleşememek niye?
İfade etmeyince, anlatmayınca geçip gidecek mi öylece?
Sabahattin Ali,
Tarihi taş evleri, dar sokakları ve yemyeşil doğasıyla Şirince, adeta bir masaldan fırlamış gibi. Bu şirin köyde, Ege'nin sıcakkanlı insanlarının misafirperverliği ile karşılaşıp, yöresel lezzetlerin tadına bakabilirsiniz.
Şirince'de zaman sanki durmuş gibi. Arnavut kaldırımlı sokaklarda yürüyüş yaparken, el sanatları dükkanlarını gezebilir, üzüm şırası tadabilir ve huzurlu bir atmosferin tadını çıkarabilirsiniz.
Köyün tepesinde bulunan tarihi camiden muhteşem bir manzara seyredebilir, unutulmaz fotoğraflar çekebilirsiniz.
Şirince'ye gitmeden önce, meşhur şeftali tatlısını ve zeytinyağlılarını denemeyi unutmayın!
#Şirince #İzmir #Ege #Kültür #Doğa #Tarihi #Köy #Masal #Misafirperverlik #Lezzet #Manzara #Fotoğraf #Seyahat #Tatil
Nasıl kabuk bağlar yaralar?
Her şey bitti dediğimiz yerde aslında her şey yeniden başlıyor olabilir mi?
Neden umudumuzu kaybetmemeliyiz?
İki yara birbirine nasıl gelir?
Hiç umudunuzu yitirdiğiniz ve bundan sonra hiçbir şey iyi olmaz dediğiniz zamanlar oluyor mu hayatta? Daha kötüsü olamaz dediğiniz anda hep daha kötüsünün olduğu...
Peki ya tam
“seviyoruz dedik işte
sorma, ne kadar
baya çok, aşırı şiddetli,
kuvvetli, heybetli, artı hiddetli.
kısaca söylersem, su kadar.
uzunca, mississippi kadar.
şirince, pisi pisi kadar
elimle, gösteriyim mi?
nah bak, şu kadar
ah, huma kuşu kadar
vah, işçi maaşı kadar
tüh, az mı oldu bu kadar?
uzatma işte..
seviyorum dedim,
o kadar
daha nasıl anlatayım
minare arkasına gizlenmiş ay kadar sobelenebilir aşkın.
ya sen?
tahmini ne zaman bana aşık olursun?”
Ah Muhsin Ünlü
Kıyamet haberi vardı televizyonda. Genç bir muhabir gözünü kameradan ayırmadan neşeyle anlatıyordu. Şirince diye bir köye çok sayıda turist gelmesi bekleniyormuş. Maya kehanetine göre iki gün sonra kıyamet kopacakmış. Ama sırtı Maden Dağı'na dayalı Şirince'ye bir şey olmayacakmış. Çünkü dağ "M” harfi şeklindeymiş, kıyamet sırasında ortası yarılacak, içinden bir gemi çıkacak, o sırada Şirince’de olanlar bu gemiye binip kurtulacaklarmış. Şirince esnafı turistler için program yapmış. Mayalarla ne ilgisi varsa, Hazreti İsa’yı da dahil etmişler, programda son akşam yemeğiyle İsrafil'den sur dinletisi bile var. Muhabir bir lokantacıya mönüyü sordu. Lokantacı saydı: Ateş çorbası, şeytan dolması, cehennem pilavı. Muhabir kendini tutamadı, güldü. Öbür dünyayı bile gülünçleştiren bu konuşmaya Mürşit de güldü. Ama seyredenler gülmedi. Akıllarının karıştığını hissetti. İnanıyor olamazlar diye düşündü. Olabilirler mi?
Benden Selam Söyle Anadolu'ya, yüzyıllardır dostça, kol kola yaşadığımız Rumlarla nasıl kanlı bıçaklı olduğumuzu, nasıl gözümüz dönmüşcesine birbirimize kıydığımızı objektif bir perspektiften anlatan bir eser.
Efes yöresinde şu anda ismi Şirince olan Kırkıca'da yaşayan Manoli Aksiyatis bir Anadolu Rum köylüsüdür ve onun anlatımından okuyoruz
Sabahattin Ali'nin okuduğum üçüncü kitabı Sırça Köşk. Oldukça güzel, sade ve net bir kitap. Her kesimden insanın kendine pay çıkarabileceği bir eser. Toplumun sıkıntılarına, kedere ve hüzne dair gerçeklere yer verilmiş. Zamanında yasaklanan bir kitap olmasının sebebi başkaldırmak, müsade etmemek, emir almamak gibi konuların işlenmesinden kaynaklı.
Bu kitap bir Polyanna kitabı değil. İsmine kapağına hatta müziğine baktığınızda tamamen çok şirince evet ama toz pembe öyküler yok. Kitapda her türlü acı mevcut. Evlât acısı, aşk acısı, ölüm, aldatılma, iflas, savaş, zulüm, yoksulluk, kaygılar, uyuşturucu&alkol bağımlılığı, engellilerin hayatları sonradan engelli olanlar veyahut felç kalanlar... Daha birçok yaşanmış hayat hikayesi. Bütün hikayelerin sonunda, acılarını yaşayan ama mutlu olmaktan asla vazgeçmeyen ve mutluluğu bulaştırmayı kendine hedef edinen bireylerin bize önerdiği 3 madde ile bitiriliyor ve sonra diğer öyküye başlıyoruz . Aslında bir nevi korkularımızla yüzleştiriyor bizi ve aslında atlatılamayacak bir şeyin olmadığını, nefes alabilmenin hayatın kıymetini kavrayabilmemize sebep oluyor . İlk defa baştan sona bir kitabı okurken sürekli gülümsedim. Ve gülümsemek insanın tüm kaygısını bitiriyor . Kitabın verdiği en güzel mesaj mutluluk mutluluğu çeker. Mutlu olun, mutlu kalın, mutlu edin...
Kıyamet haberi vardı televizyonda. Genç bir muhabir gözünü kameradan ayırmadan neşeyle anlatıyordu. Şirince diye bir köye çok sayıda turist gelmesi bekleniyormuş. Maya kehanetine göre iki gün sonra kıyamet kopacakmış. Ama sırtı Maden Dağı'na dayalı Şirince'ye bir şey olmayacakmış. Çünkü dağ "M" harfi şeklindeymiş, kıyamet sırasında ortası yarılacak, içinden bir gemi çıkacak, o sırada Şirince' de olanlar bu gemiye binip kurtulacaklarmış. Şirince esnafı turistler için program yapmış. Mayalarla ne ilgisi varsa, Hazreti İsa'yı da dahil etmişler, programda son akşam yemeğiyle İsrafil'den sur dinletisi bile var. Muhabir bir lokantacıya mönüyü sordu. Lokantacı saydı: Ateş çorbası, şeytan dolması, cehennem pilavı. Muhabir kendini tutamadı, güldü. Öbür dünyayı bile gülünçleştiren bu konuşmaya Mürşit de güldü. Ama seyredenler gülmedi. Akıllarının karıştığını hissetti. İnanıyor olamazlar diye düşündü. Olabilirler mi?