Aklın kaleminden kırk kurallı aşk
— "Mevlâna.... İslâm âleminin Shakespeare''i!" (s. 38)
Başka bir zaman olsa, bu denli bayağı bir benzetmeyle karşılaştığım daha ilk anda muhtemelen elimdeki kitabı -bir daha açmamak üzere- kapatır ve bir kenara koyardım.
Bu sefer öyle yapmadım. Bir lâ havle çekip bu bayağılığın altını çizdim, sonra da
Nitekim Allah-ü Teâlâ Kehf sûresi yüz dokuzuncu âyetinde: “Ey habibim, onlara de ki: Eğer bütün denizler, Rabbim Teâlâ’nın, Kur’ân manâlarını, ilim ve hikm etli sözlerini yazmak için, mürekkeb olsa, o mürekkeblere o denizler gibi bir mürekkeb daha eklense, rabbimin kelimeleri bitmeden, onlar tükenirdi.” buyuruyor.
Bunun misali şöyledir ki,
Ben; vatanın dört bir bucağında, on yedi yıldır alnının akıyla Türk Milletinin hizmetinde şerefli bir öğretmen olarak çalışan ben; on yedi yıldır ne kendi şerefine, ne vatanın ve milletin şerefine kendi aczi dâhilinde leke sürdürmeyen ben; şerefi, haysîyeti, adı aylardır darağacında sallandırılan ben; yâni bugün artık her iki mânâda adı çıkmış ve