Bu kitabı almak adına kitapçıya girmeden önce fazlasıyla yanıltıldığımdan bir haberdim. Kısa ve öz konuşacağım. Uzun uzun yazma gereği duymuyorum lâkin bu; toplumda büyük bir sıkıntılı kesimin ayrıştırılmasına vesile olmakta. Homoseksüel ilişkilere fazlasıyla karşı gelinen bu devirde, bu kitap: zannımca kesinlikle 'başyapıt' tanımını hak etmemekte. Baş karakterlerden biri olan Elio oğlumuzun cinselliğe bu denli düşkünlüğü, Andre Aciman'ın betimlemesindeki sıkıcılığı ve şu okurken fazlasıyla midemi çalkalandıran 'şeftali' sahnesi. Doğrusu kitabı okuduğum gibi filmine de göz attım. Şunu demeli ki; LGBT+ bir birey olarak, sevgiden ziyade cinsel çekimi ele almaları olumsuz düşünce sahibi dar görüşlü kişilere malzeme vermekte. Böylece sırf eşcinsel ilişkiyi ele alan bir yapım olduğundan baştan sona abartıldığını düşünüyorum. Bunların tamamı şahsi fikrim. :) Katılan, katılmayan herkese saygım sonsuz.
Rodya gibi hasta hissediyorum kendimi. Cezamı çekiyor gibiyim. Ranzadan kalkasım, bir bardak su içme isteğim bile yok. Fakat bu saatleri seviyorum. Balkonumun kapısı karşımda. Koltuğumda yerinde. Bir sene önce bıraktığım alışkanlığıma -öyle tanımlanamaz pek, yalnızca manzarayı boş izlememek adına- geri dönmek şimdi ne de güzel gider. Hayır, hayır önce sağlığım! Keyfim beklemeli! Hissizlik denen hastalığı ağır atlatıyorum. Rodya gibiyim.
Ne yazmalı bu köşeye? Nedir beni yazmaya iten güç? Görecelik kavramı kalksaydı şayet ortadan; güzelliğin mutlak tanımı Tanrı tarafından evrene resmedilen düzen ve ahenk olmaz mıydı? Soruyorum.
Çevresine bakındı. Yoktu. Oturma odasını da aradı. Orada da yoktu. Bunca lüzumsuz eşya vardı da, neden en gereken, bir sigara küllüğü yoktu. Kadınlar da böyleydi. Dünyada gereğinden çok kadın vardı ama, yalnız bir teki yoktu.