Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Pluto

İnsanlar-2
Öldükten sonra insanların bir yerde buluştuklarını söyleyenlere inanmak isterdim. Yaşarken, ne sıkıcı ve soluk insanlarla birlikte geçiriyoruz ömrümüzü. Hiç olmazsa öldükten sonra, aralarında bulunmaktan zevk alacağımız insanlarla yaşasaydık.
Sayfa 576 - İletişimKitabı okuyor
Reklam
İnsanlar
İnsan akıllı bir görünüşle, en saçma sözleri bırakabilir çevresindeki insanların yarattığı boşluğa. Çok fazla da üzülmüyordu. Duyuların zayıflıyor mu oğlum Turgut? İçindeki o tarifsiz, kuvvetli duygu, başka duyguları körleştiriyor mu? İnsanlar! Neden kaybolup gitmeme seyirci kalıyorsunuz? Benden ne kötülük gördünüz? İnsanlar, duygusuz bir telaşla kaçışıyordu. Çok zayıfladım insanlar! Belki de kaçmak istediğim bir işe farkına varmadan sürüklüyorsunuz beni. Oysa, ne kadar korkuyordum beni tutmanızdan. Ne kadar tutucu görünüyordunuz. Ne hileleriniz vardı. Ne kadar zayıf bağlarla bir arada tutuyormuşsunuz toplumu. Benim ayrılmama seyirci kalmanız ne kadar dehşet verici. Sonra, durum artık saklanamayacak bir şiddet kazanınca, şaşırmış görüneceksiniz. Sahte bir şaşkınlık göstereceksiniz. Sizi hesaba katıp yola çıkanları büyük hayal kırıklığına uğratıyorsunuz. Ne diyeyim? Siz beni tanımıyorsanız, ben de sizi hiç bilmiyorum. Buna da üzülmüyorsunuz. Daha beter olun!
Sayfa 403 - İletişim. TurgutKitabı okuyor
Lakırtı
Dasein’in özsel varlık konstitüsyonuna ait olan ve onun açımlanmışlığını birlikte oluşturan söz, lakırtıya dönüşme imkanına sahiptir. Lakırtı olarak söz, dünya-içinde-varolmayı eklemlenmiş bir anlayış içinde açık tutmayarak onu kapatır ve dünya-içindeki varolanların üzerini örter. Bunun olabilmesi için bir aldatma kastını taşıyor olmak gerekmez. Zira lakırtının varlık minvalinde, bir şeyi bilinçli olarak başka bir şeymiş gibi göstermek yoktur. Zeminsiz dayanaksız söz söy­leme ve bunu başkalarına nakletme zaten yeter de artar, açımlanma­nın kapanmaya dönüşmesi için. Çünkü söylenen söz, öncelikle hep “söyleyici”, yani keşfedici olarak anlaşılmaktadır. Dolayısıyla lakırtı, tabiatı icabı (hakkında konuşulanın zeminine inmeyi ihmal ettiği için) bir örtmedir. Hakkında konuşulanın sözde anlayışına vardıran lakırtı, bu sözdelik yüzünden her türlü yeni soru ve hesaplaşmayı engellediği, kendine has biçimde bastırdığı ve geride bıraktığı için durum daha da vahim bir ha­le gelir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Anlama
Anlamak bizatihi Dasein’in zati varlık imkanının eksistensiyal varlığı­dır. Söz konusu varlık, kendi varlığının var oluşunun ne olduğunu kendin­de açımlamaktadır. Dasein kendi kendine anlayış içinde şöyle seslenebilir: “Ne isen o ol!” Anlama, Dasein’in dünya-içinde-varolma olarak açımlanmışlığının tamamını ilgilendirdiğinden, anlamanın kendini adayışı, bir bütün olarak tasarlamanın eksistensiyal bir modifikasyonu olmakta­dır.
Şuradalık, fırlatılmışlık ve keyifsizlik
Nereden ve nereye sorusu bakımından gizlenmiş, ama kendi bakı­mından alabildiğince açık biçimde açımlanmış olan Dasein’in söz konu­su varlık karakterine, yani “öylelik” haline, Dasein’in kendi şuradalığına fırlatılmışlığı diyoruz. Böylece Dasein, dünya-içinde-varolma olarak şurada var olmaktadır. Fırlatılmışlık ifadesi, tevdi olunmuşluğun
Reklam
Dasein-2
İnsandaki lumen naturale’den bahseden ontik figüratif söz, as­lında söz konusu varolanın eksistensiyal-ontolojik yapısından başka bir şeyi dile getirmez: insanın var olma tarzı kendi buradalığı olarak var ol­maktır. “Aydınlanmış” demek, dünya-içinde-varolmak olarak insanın bizzat açıklıkta olması, başka bir varolan üzerinden değil bizzat kendi­nin kayranı olarak var olması demektir. Sadece eksistensiyal olarak böylece açıklıkta olan bir varolan, mevcut-olanlara aydınlıkta erişebilir, karanlıktakilerse saklı kalır. Dasein kendi şuradalığını kendi hamurun­da taşır. Ondan mahrum olsaydı sadece olgusal olarak var olmamakla kalmayacak, öyle bir öze sahip bir varolan bile olamayacaktı. Dasein bizzat kendi açımlanmışlığı olarak vardır.
Dasein-1
"Dasein’ın “özü” kendi varoluşunda yatar. Bu varolanda meydana çıkartılabilen karakterler, şöyle ve böyle bir “görünüme” sahip mevcut bir varolanın mevcut “özellikleri” olmayıp, hep kendisine ait olan var olma imkanlarıdır, başka bir şey değil. Bu varolanın tüm öylelikleri bi­rincil olarak varlıktır. Bu sebeple söz konusu varolanı isimlendirmek için kullandığımız “Dasein” ismi onun masa, ev, ağaç gibisinden bir neliğini değil varlığını' ifade eder." *Yukarıda alıntısı verilen bölüm aslında kitabın özünü oluşturan Dasein kavramının muhteşem bir tanımıdır. Bu kavramın farkında olan insanların gözyaşları dökmesine neden olabilecek denli derin bir tanım yapmıştır Heidegger. Dasein benim zihnimde şu şekilde ortaya çıkar; zihnin kendi varlığını hissetmesinin ardından, onun bulunduğun bedenin içine hapsolmuş olduğunu kavraması, ardından bedenine bakıp şaşırması, bedenin bir nesne gibi karşısına çıkmasına rağmen onu hareket ettirmesiyle birlikte beden ile zihin arasında ikileme düşülmesi.
Pencere, Ayna ve Tavan
"Az kalsın aynaların tuzağına düşüyordum. Kurtardım kendimi ama, bu kez de pencereye yakalandım. Ellerim iki yanıma sarkmış, kararsız, pencereye yaklaşıyorum.Çenem düşecek gibi esniyorum, gözlerim yaşarıyor. Pipomu sağ, tütün paketimi sol elimde tutuyorum. Pipo­yu doldurmak gerek. Ama bu işi yapacak gücüm yok. Kol­larımı iki yanıma bırakmışım, alnımı cama dayıyorum. Pencereden çekip alıyorum kendimi, sallana sallana odanın öte yanına gidiyorum, aynaya yakalandım... İşte sonsuz bir süre daha. Aynadaki görüntümden kurtulup yatağın üzerine yığılıyorum. Tavana bakıyorum; bir uyuyabilsem! Sessizlik. Sessizlik. Zamanın değip geçişlerini, kayıp gidişlerini duyumsamıyorum artık.Tavanda imgeler görü­yorum."
Sayfa 45 - CanKitabı okudu
İşte yine ağaçlar, sertliklerini biliyorum, işte su, du­yuyorum. Otların ve yıldızların bu kokuları, gece, yüre­ğin rahata erdiği kimi akşamlar; erkinliğini ve güçlerini duyduğum bu dünyayı nasıl yadsıyabilirim? Genede bu yeryüzünün tüm bilimi beni bu dünyanın benim olduğu­na inandırabilecek hiçbir şey vermeyecek. Onu bana betimliyorsunuz, bana
Sevdiğimiz bir kadının düşünceleri, hareketleri karşısındaki şaşkınlığımız, tabiat olayları karşısında (bilim oluşturulup bilinmeze bir parça ışık tutmadan önce) ilk fizikçilerin, hatta daha da kötüsü, zihninde nedensellik ilkesi olmayan, bir olayla bir diğeri arasında bağ kuramayan, dünyayı bir rüya gibi belirsiz gören bir insanın şaşkınlığına benzer.
Sayfa 199 - YKYKitabı okuyor
Reklam
İnsanlarla genelde o kadar ilgilenmeyiz ki, bize bunca acı ve mutluluk verebilme gücünü bir kişiye yüklediğimizde, o kişi başka bir dünyaya aitmiş gibi görünür gözümüze, bir şiirsellikle sarmalanır ve hayatımızı, kendisinin az çok yakınımızda bulunacağı, heyecan dolu bir akış haline getirir.
Sayfa 242 - YKYKitabı okudu
Odette, ayak basmaktan büyük mutluluk duyduğu bu evde bu kadar az kaldığına üzüldüğünü söylemiş, sanki Swann, kendisi için, tanıdığı diğer insanlardan daha özel biriymiş gibi konuşmuş, adeta Swann „la kendisi arasında, romanlara yaraşır, Swann‟ı gülümseten bir bağlantı kurmuştu. Ne var ki Swann'ın yaklaşmakta olduğu yaşta, yani gözümüzün açılmaya
Sayfa 202 - YPYKitabı okudu
Duygu değişimlerimizi hissedemiyoruz.
Gerçek bir insan, kendisiyle ne kadar derin bir yakınlık kursak da, büyük ölçüde duyularımız tarafından algılanır, yani saydam değildir, duyarlılığımıza, taşıyamayacağı bir yük bindirir. Başına bir felaket geldiğinde, ona ilişkin kafamızda taşıdığımız bütünsel kavramın ancak küçük bir bölümü çerçevesinde duygulanabiliriz; dahası, o da kendisine
Sayfa 107 - YPYKitabı okudu
Ruh
Sonsuza dek ölmüşler miydi? Mümkündür. Bütün bu meselelerde tesadüfün büyük rolü vardır ve ikinci bir tesadüf olan ölümümüz de, ilk tesadüfün lütuflarını uzun müddet beklememize izin vermez. Kaybettiğimiz kişilerin ruhlarının, daha ilkel bir varlığın, bir hayvanın, bitkinin veya cansız nesnenin içinde tutsak olduğu yolundaki Kelt inancını çok makul bulurum; bu ruhları gerçekten de kaybetmişizdir, ta ki, birçokları için hiç yaşanmayan bir gün, ruhun hapsolduğu ağacın yanından geçinceye, ruhu barındıran nesneyi tesadüfen ele geçirinceye kadar. O zaman ruh irkilip ürperir, bizi çağırır ve onu tanıdığımız anda, büyü bozulur. Bizim tarafımızdan kurtarılan ruh ölümü yener ve bizimle birlikte yaşamaya başlar tekrar. Geçmişimiz için de aynı şey geçerlidir. Geçmişi hatırlama gayretimiz nafile, zihnimizin bütün çabaları boşunadır. Geçmiş, zihnin hâkimiyet alanının, kavrayış gücünün dışında bir yerde, hiç ihtimal vermediğimiz bir nesnenin (bu nesnenin bize yaşa-tacağı duygunun) içinde gizlidir. Bu nesneye ölmeden önce rastlayıp rastlamamamız ise, tesadüfe bağlıdır.
Sayfa 48 - Yapı kredi yayınlarıKitabı okudu
Eşitlik
İnsan erişmek istemez en büyük olana, Kıskançlığı sadece kendi gibi olanlara yöneliktir; Kıskançların en kötüsü ise dünyada, Herkesi kendisiyle eşit bilendir.
Sayfa 39 - undefinedKitabı okudu
Mefistofeles
Ey Tanrı, yine bize yaklaşarak Halimizi sorduğun, Ve genellikle beni görmekten memnun olduğun için, Karıştım bu güruhun içine şimdi ben de. Affet, büyük sözler değil bana göre, Tüm çevrem benimle alay etse bile; Heyecanım güldürürdü elbette seni, Eğer unutmamış olsaydın gülmeyi. Güneş ve âlemlerden bilmem söz etmeyi; Görüyorum sadece insanların acı çektiğini. Dünyanın küçük efendisi hep aynı Ve ilk günkü gibi acayip. Biraz daha iyi yaşayacaktı, Vermemiş olsaydın ona gök ışığından bir parıltı: O buna akıl diyor ve sadece Her hayvandan daha hayvanca yaşamak için kullanıyor. Yüksek izninizle söyleyeyim, O bana her zaman uçan ve uçarken titreyen, Ve çayırlarda hep aynı şarkıyı söyleyen Uzun bacaklı ağustos böceğini hatırlatıyor! Hep otlarda kalsaydı keşke! Burnunu sokuyor her pisliğe.
Reklam
İnsan
Hiç kuşkusuz, insanın kendisine dikkat etmek zorunda kalması hem can sıkıcı, hem de üzücü bir şey; ancak gerek insanların doğasındaki o garip ve aşırı duyarlılık, gerekse yaşam tarzlarının ve yaşanan hazların sonsuz değişikliği dolayısıyla, insan neslinin çoktan tükenmemiş olması şaşılacak bir şey.
Sayfa 364Kitabı okudu
İnsan nereye yönelirse yönelsin, ne yaparsa yapsın, sürekli olarak doğanın kendisine çizdiği yola geri dönüyor. Şu andaki durumumda benim için de aynı şey söz konusuydu. Dil ve kutsal yazıların içeriğini öğrenme çabalarımın sonunda, o güzel ve çok kutsal topraklar, o toprakların çevresi ve komşuları, yeryüzünün bu parçasını binlerce yıl boyunca yücelten halklar ve olaylar hayalimde daha canlı bir görüntüye kavuştu.
Sayfa 132Kitabı okudu
Budalalar
Ve varlıkların ham maddesini ateş sananlar! Konuşmasının anlaşılmazlığıyla ün salan Herakleitos gelir bayrağı açanların başında Gerçeği arayan ciddî Yunanlılardan değil Zekâsı kıtlardandır o. Çünkü ancak budalalar Bulmacayı andıran sözlerden etkilenir. Kulaklarına tatlı bir ezgi gibi hoş gelen Süslü sözler budalalarca hemen benimsenir
İnsan; sulama, toprağı işleme, madencilik, taş çıkarma, kanallar ve demiryolları yapma, bazı hayvanları yetiştirme, diğerlerini yok etme suretiyle yeryüzünü değiştirir ve bir dış gözlemcinin bakış açısından bakıldığında, bütün bu etkinliklerle ulaşılan hedef nedir diye kendimize sorduğumuzda, yanıtın tek bir basit formülle özetlenebileceğini görürüz: yeryüzündeki maddenin olabildiğince fazlasını insan bedenine dönüştürmek. Hayvanların evcilleştirilmesi, tarım, ticaret ve sanayileşme, bu sürecin aşamalarıdır. Dünyadaki insan nüfusunu diğer büyük hayvanların nüfusuyla ve eski zamanlardaki nüfusla kıyaslarsak, "kimyasal emperyalizmin” aslında, insan zekâsının adandığı temel amaç olduğunu görüyoruz. Belki zekâ, insan yaşamının niceliğinden çok niteliği ile ilgilenerek daha değerli hedefler ortaya koyabileceği bir noktaya yaklaşıyordur. Fakat böyle bir zekâ azınlıklarla sınırlıdır ve büyük insani olayları henüz kontrol etmemektedir. Bu durumun değişip değişmeyeceğini tahmin etmeye kalkışmayacağım. İnsan yaşamının süresini azami düzeye çıkarmak gibi basit bir amacın peşindeki bizler, her durumda bu gezegendeki ilk günlerinden bu yana, canlı varlıkların tüm devinimiyle uyum içinde olma hissinde teselli buluyoruz.
Gönül isterdi ki, insan yaşamının genellikle mutlu olduğunu söylenebilsin. Ama insan soyunun çoğunluğu, tarımın, toplumsal eşitsizliğin, örgütlü savaşın bulgulanışından beri, çetin, terletici, zaman zaman da yürekler acısı yıkımlarla dolu bir yaşam sürmüştür, denebilir.
Sayfa 14 - Yapı kredi yayınlarıKitabı okudu