İnsan birine aşık olunca nasıl hisseder? Ben söyleyeyim: aşık olduğu kişi karşısında durup sonsuza kadar konuşsa, ne anlatsa dinleyecekmiş gibi gelir insana. En azından bence böyledir. Kitabın konusuyla ilgili değil bu yorum; kendisiyle ilgili. Sonsuz sayfa kitap yazılabilseydi Tolstoy'un bunu yapmış olmasını isterdim. Öyle güzel, yalın, akıcı, sakin bir anlatım... Sanki karşınızda oturmuş size güzel bir ses tonuyla, bildiği bir olayı tüm ayrıntılarıyla anlatıyor. Siz de onu aynı sakinlikle ve sonunu merak ederek -ama keşke hiç bitmese deye düşünerek- dinliyorsunuz.
Anna Karenina'da her şey var. Aşk, akrabalık, evlilik, çocuklar, siyaset, savaşlar,mutluluk, acı, korku, ihanet, hırs, kıskançlık, babalık, annelik, din...
En çok dikkatimi çeken insanın kendi ruh halinin hayatına nasıl sirayet ettiği. Mutluyken her şeyi ne kadar güzel gördükleri ve mutsuzken her şeyin nasıl kötü göründüğü.
Yazar size olanı biteni bütün ayrıntısıyla anlatıyor ve şu doğrudur yahut şu yanlıştır demiyor. Bu da okuyucuyu kendi kendisiyle bir çekişmeye sürüklüyor.
Romanın her karakteri bir klasiğe yakışır biçimde tek tek bütün ayrıntısıyla anlatılmış. Hayatımla ilgili bir konuda Stepan Arkadyiç olsa böyle yapardı deyebilirim kendimi zorlasam.
Köylüler, kölelik, din ve siyaset ile ilgili konuşmalar sanırım biraz üst düzeydi. Bunları anlamak için ilerleyen zamanlarda tekrar okuyacağım kitabı.
Beni karakterlerden en çok etkileyen Levin oldu. Sebebini bilmeden, her duygusu bana da yansıdı.
Anna Karenina'yı da -benim için acı olmakla beraber- çok iyi anladım.
(İlerde bir gün baba olursam nasıl hissedeceğimi öğrendim. Teşekkürler Tolstoy Bey)