Ah! İşte kibirli ve bencil bir yaratılış! Hele şükür, başkasının özsaygısını baltayla delmek isteyen, ama kendisininkine iğne batırıldığında bağıran insanoğlunu yeniden buldum.”
Hayat bir teori değildir. Alanda yaşanan deneyimin erdemine inanırım ben ancak. Bir insanı değiştirmek için tek doğru olan budur. Geri kalan her şey laf kalabalığı ya da entelektüel mastürbasyondur.
"Pekâlâ, her koşulda, bu noktada da benim şanslı olduğumu söyleyemezsiniz: Babam bile yoktu!"
"Evet, ama artık yetişkinsin ve yazgına ağlayıp sızlanmaktan başka şey yapabilirsin."
Zihin önemli düşünceleri, en hareketsiz olduğu sıradan zaman dilimlerinde üretir. Bu zaman aralıklarında biz gerçekten "kendimiz" gibi olmayız; bütün yaptığımız şeyin boş gözlerle ve yüzümüzde çocukça bir ifadeyle başımızın üstünden geçen bulutlara bakmak olduğunu söylemek çok abartılı olmaz. Konuşmanın ritmi bu ölü zaman dilimlerine izin vermez, başka insanların varlığı da sürekli olarak yanıt vermemizi gerektirir, bu nedenle konuşurken söylediğimiz şeylerin anlamsız olduğunu düşünür, söylemek istediklerimizi söyleme fırsatını kaçırmış olduğumuz için pişmanlık duyarız.
Zihin nasıl yozlaşırsa hisler de yozlaşır. Zihnimiz ve kanılarımız iletişimle geliştikleri gibi iletişimle yozlaşırlar da. İyi veya kötü iletişim onları geliştirir ya da yozlaştırır. Dolayısıyla yozlaştırmayıp geliştirmek adına nasıl tercih yapacağımızı bilmemiz büyük önem taşır. Ve bu tercihi ancak halihazırda gelişmiş ve yozlaşmamışsak yapabiliriz. Burada fasit bir daire oluşabilir ve kendini bu dairenin dışına atanlar şanslıdır.
Genç adam kızla evlenmek istiyor mudur, yoksa en korktuğu şey bu mudur? Onunla bir gelecek istiyor mudur, yoksa bitmez tükenmez bir geçmişi tekrar mı yaşamak istiyordur? Harika anlar tekrar edilebilir mi, yoksa daima düş kırıklığı mı yaratır?
Orada sık sık durup geçmiş hayatımı, üzerimde güçlerini denemiş çeşitli çevreleri düşünmüşümdür; ve hayatta çoğu zaman insanı kıran bayağılıklar, doğru anlaşıldığında hiç kopmayacak bağlarla birbirlerine bağlanacak beyinleri sık sık birbirinden ayıran sayısız yanlış anlamalar gözümün önünden kaybolup gittiler.
"Yani sen bana, eğer bir gün mimar olursan, gerçekten böyle binalar yapacağını mı söylemeye çalışıyorsun?"
"Evet."
"Sevgili oğlum, kim yaptıracak sana o binaları?"
"Mesele orada değil. Mesele, beni kimin engelleyeceğinde."