Onun kendisinin hakiki hüviyetini öyle bir görmeyişi,anlamayışı,daha doğrusu öyle bir görmezden,anlamazdan gelişi vardı ki Cevriye senelerce hiç sıkılmadan,kötülüğünü fark etmeden taşıdığı sürtüklük hüviyetinin ağırlığını onun karşısında taşınmaz bir yük eziciliği ile hissediyordu.
Kitabı okuyup, kapattığım da gayri ihtiyari "Eeee! ne olacak şimdi " dedim. Çünkü, Sabahattin Ali nin bir çok kitabını okudum. Ama bu kitap bana, okuduğum kitapların yüzeyde kaldığını söyledi. Bu kitap bana, Sabahattin Ali nin kitaplarını derinlemesine okumam için yediden okumamı sağlık verdi. Galiba da öyle olacak.
Osman Balcıgil'in
Bir gece kadınına, bir karanlık kızına bundan daha güzel ve onu daha iyi vasıflandıran bir sıfat bulmaya imkân mı vardı!
Güzelliği kadar ismi de kaldırımlarda meşhurdu.
"Fosforlu Cevriye..."
...
Kendilerine nasip olan neticeyi görmüşlerdi.
Günün birinde bir karakol köşesinde, bir kaldırım kenarında, bir arsanın yabani otları arasında, bir hendeğin içinde tek başlarına bu dünyadan ayrılmak...
Nasıl başlayayım bilemiyorum. Romanın sonunu yine adaya bağlıyor. Canım Oylum.
Oylum Yılmaz edebiyat dünyasında varolan erkliği; kendilerine Yeraltına Çekilmiş Unutulmuş/Unutturulmuş Devrimci Yazar Kadınlar Cemiyeti üyeleri diyen Fatma Aliye, Cahit Uçuk ve Suat Derviş üzerinden eleştiriyor, bazen coşkulandırıyor ve bazen hüzünlendiriyor. Çeşitli
Cevriye hayatı her zaman seviyordu. Hiç ölmek istemiyordu.
Burada geçirdiği günlerde ve onu kaybettiğini zannederek sonsuz bir korku ve ıstırap duyduğu dakikalarda bile, hayatı seviyordu.
Hayat ummaktı.
Hayat her şeydi. Yaşarsa onu tekrar bulabilir, yaşarsa onu tekrar görebilir, yaşarsa ona tekrar kavuşabilirdi.
Cevriye ölümü imkanların en sonuna kadar mübah görmüyordu.
Hiçbir şeyin kalmadığının zannedildiği zamanda bile, ümit vardı.
Çünkü hayat sayısız ihtimal ve imkânlar demekti.
Konusunu okur okumaz hakkında yorum yazılmış mı yazılmamış mı bakmaya dahi ihtiyaç duymadığım bir hikayesi vardı Fosforlu'nun. İyi ki okumuşum dedirtti, iyi ki kaldırım kızı Cevriye'ye misafir olmuşum; o dönemki dile, toplumun hor görülen kesimlerine ve safların safı seven bir kalbe iyi ki misafir olmuşum dedim. Kitap boyunca Fosforlu'nun sevdiği adama duyduğu savunmasız sevgi karşımıza çıkıyor belki de sonu bu yüzden bu kadar içimi burktu. Okuyun derim.
Cevriye, "Allah büyük, o bir karıncasından vazgaçmez!" diye düşünüyordu. Zaten Cevriye'nin yaşamak için, Allah'tan ve hayattan istediği şeyler o kadar az, o kadar mütevazıydı ki hakikatten ona bunların verilmemesi merhametsizlik olurdu.
Kendilerine nasip olan neticeyi görmüşlerdi.
Günün birinde bir karakol köşesinde, bir kaldırım kenarında, bir arsanın yabani otları arasında, bir hendeğin içinde tek başlarına bu dünyadan ayrılmak...
Evet, havada bir korku vardı. Çirkin bir şekilde yüzünü göstermiş, aralarından geçmiş ve Ayten'i alıp sürükleyerek peşinden götürmüş olan ölümün korkusu...