Tam bir hayal kırıklığı yaşıyorum. Ama niçin hayal kırıklığı yaşadığımı da doğrusu bilmiyorum. Ne bekliyordum ki, umduğumu bulamamanın şaşkınlığını yaşayayım? Herkesin genel kabul gören ahlak ölçülerine göre hareket etmelerini mi bekliyordum? Hayır! Böyle bir şey beklemediğimi bende biliyorum. Ama belki de bilinçaltına yerleşmiş bir temenninin boşa çıkmasının werdiği sukut-u hayale uğramışlık duygusunu yaşıyorum. Belki de beklediğimin çok üstünde bir bozulmuşluk, kokuşmuşluk, çürümüşlük gördüğümdendir. Ya da belki ahlaksızlığı ahlak olarak telakki eden kişilerin diğerleri arasında daha fazla kabul görmesi, popüler olmasıdır beni rahatsız eden, uykularımı kaçıran.
Hayal kırıklığına bakılırsa hayal elinden düşüp kırılan bir nesnedir. Halbuki sükut-u hayalde hayalin bir dili var. Ve hayalin bir dili olduğu en iyi sustuğunda anlaşılıyor.
Suskunluğuma isim koy kaba harflerle. Öl de, yıkıl de, gel deme! Ben sükut-u hayal derim derin sessizliğime. Suskunluğuma bir perde çek kalın örtülerle. Parmaklarını dudaklarına götür sadece, sen de, ben de, ama biz deme! Biz dokunur derin sessizliğime...