Mâvera'ul kütüb bir hikâye anlatmak istediğim... Kitapların ötesinde, insanın içine yakın, insanın kendi'ne yakın... Ben dediğimde aklıma ne geliyorsa benim. İnsan Allah dediğinde aklına ne geliyorsa o Allah değil! İstanbul dediğimde mesela, aklıma ne geliyorsa... derin sokaklar, esmer küfeki taşlarıyla örülü duvarlar, boğaza ninni söyleyen lodoslar, denizin sahibi beyaz yaka martılar, Yeni Camii ve dolunay, Süleymaniye ve günbatımı... Üsküdar'ın altın tozu, Kuzguncuk'u, Beylerbeyi ve Beykozu... Satırdan satıra değil, sadırdan sadra nakledilmiş bir hikâye... bir yanım hayal renkler bir yanım karşıya geçen motorun uğultusu... Dalgalarla dalga geçiyor bir vapuru sımsıkı karaya bağlayan halat... Bir halattan gelen kahkaha sesi beni bana bağlıyor... altın ipliklerle erguvânî bulutları dikiyor yed-i kudret... "Ben" dediğimde iğneyi elime alıyorum... "Ben" dediğimde elimdeki iğnenin deliğinden geçiyorum...