Hayatımız boyunca özlemini çektiğimiz, bizi inim inim inletip de tatlı bulantılara sevk eden tek şey muhtemelen rahimdeyken yaşadığımız ve —kabullenmek istemesek de— ancak ölümle tekrarlanabilecek yitik bir mutluluğun anısı olmalı. Fakat ölmeyi kim ister ki?
Günün birinde, her şeyin aslında ne denli gülünç olduğunu keşfettiğimizde hepimiz kahkahalar atarak yerlerde yuvarlanacağız ve o gün gelene kadar benim pek sevdiğim acıklı bir ciddiyet olacak bütün bunlarda
Gökyüzü öyle yıldızlı, öyle berraktı ki, onu gören kendine sormadan edemezdi: Nasıl oluyor da böyle bir göğün altında türlü türlü suratsız, kaprisli insan yaşayabiliyor?