Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"...Yol demeyem, yel demeyem yürüyem Göğüs verem, şu dağları kürüyem! Ben Oğuz'un dediği Gök Börüyem; Yine doğum sancılarım tuttu bil! Tanrıdağ'da kalk borusu öttü bil!"
132 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
32 saatte okudu
Tanrıdağ dergisi Rıza Nur`un, Atatürk`ün ölümüne müteakip Türkiye`ye gelmesi ile kafasında önceden oluşmuş planı icraata dökmesinin eseridir. Kadroda Atsız, Nejdet Sançar, Tevetoğlu, C. Oğuz Öcal, Hüseyin Namık Orkun gibi değerli isimler de bulunmaktadır. Kendi sloganları ile "ilmî, edebî, Türkçü" bir dergidir. 18 Sayı çıkarmayı başarmıştır. Rıza Nur 19. sayıyı hazırlarken vefat etmiştir. Tekrardan onun ve Türklük davası için vuruşmuş tüm Türklerin ruhları şad olsun. Kitapta dergi ve Rıza Nur hakkında, vesikalar ile, güzel bilgiler veriyor. Ayrıca seçilen yazıların içeriği bakımından özen gösterilmiş. Değerli yazılar konmuş, bu da kaliteyi arttrıyor. Zakir Avşar Bey`in çok emek verdiği belli. Bu eseri bizle buluşturması beni çok müteşekkir hissettiriyor.
Tanrıdağ Dergisi
Tanrıdağ DergisiZakir Avşar · Kurgan Edebiyat · 20134 okunma
Reklam
Rıza Nur ve manevî evladı Atsız’ın, bilinen ilk ortak çalışmaları Tanrıdağ dergisi oldu. 8 Mayıs 1942’den 4 Eylül 1942’ye kadar 18 sayı yayınlanan derginin yazarlarından biri de Atsız’dı. Yardım edeni olsa da, Tanrıdağ’ın birçok işini Rıza Nur kendisi görüyordu. Hem yazı gönderenlerden kendisini hapse sokacak şiddette yazılar yazmamalarını rica ediyor, hem de işlerin ağırlığından şikâyet ederek tahammülünün kalmadığını, böyle giderse dergiyi kapatacağını söylüyordu. Fakat Rıza Nur, ne dergideki yazılardan dolayı hapse girdi, ne de Tanrıdağ’ı kapatabildi.
RIZA NUR Türkçülük ülküsünün bugünkü en büyük şahsiyeti Rıza Nur artık “Dünkü şahsiyet” oldu. 63 yıllık çetin ve metin bir hayattan sonra vatan toprağına karışırken onu son defa selamlayanlar dinmiş bir kasırga için duyulan neyse onu duydular. Rıza Nur 1879’da Sinop’ta doğdu. 1902’de askerî tıbbiyeden yüzbaşı olarak çıktı ve Gülhane’ye asistan
Dilaver Cebeci
Ataş yanıp tütün göğe ağanda, Delü kurtlar düşmanını boğanda, Tanrıdağ'da bayaz aylar doğanda Dündar Ağam, Ötüken'de toy edek, Kara kımız göl olanda pay edek.
Sayfa 9 - Dündar Taşer SagusuKitabı okuyacak
Türk Kantiği (Milli İlâhi) İlâhî! Sen yiğit yaratdın Türkü Gözlerinden ateş çakar. Edib milletlerin bürkü Şânını göklere çıkar! Tanrım! Esirge Türkün ilini! Koru soyunu, dilini! Her elden üst et elini! Ününü göklere çıkar! İlâhî! Türke sen çekdirme zahmet! Türkü et dünyaya ziynet Türkün yurdunu eyle cennet Şanını göklere çıkar! -Rıza Nur
Reklam
Türk nasyonalizmisinin münhasıran «Türkçülük» kelimesi ile ifadesi lazımdır. Esef onlara ki Türkçülüğü milliyetçilik ile birleştiremezler. Bunları ayrı sayan bir zümre hâlâ içimizde yaşayabiliyor. Bunlar milliyetçiyim derler; fakat bir türlü Türkçüyüm diyemezler. Azlık da olsalar bir varlıkdırlar. Bunlar işte milliyeti kültüre bağlayanlar yâni ırkça, kanca Türk olmayanlardır. Bu Türk camiası içinde Türkçüyüm deyemeyenler ne bedbahtlardır. Bunlar ve âlem bilsin ki Türk milliyetçiliği düstur hâlinde şudur: Milliyet = Türkçülük'dür. -Rıza Nur
Milliyet asla kültür meselesi değildir. Milliyet ırk, kan meselesidir. Dil, zihniyet, edebiyat ve emsâli gibi kültür unsurları milliyet binasının ikinci derece malzemelerindendir. Milliyetin bünye ve yapısi böyledir. Onun fiziyolojik ve biyolojik selâmet unsurlarının sosyal ifadesi ise ahlak ve faziletdir. Uzvî, bünyevî ve fiziyolojik tereddilere uğrayan; yani bu suretle kanı bozulan, ahlak fesadına, zevke, sefahate düşen milletlerin yeri tarihin ebedî mezarlığıdır. Bu değişmez bir kanundur. Bunun eski ve yeni bir sürü misali vardır. Batmış milletler hep bundan batmıştır. Milliyet sâde kültür meselesi telâkki eden Fransanın da hâli görülmüştür. Şimdi Fransanın o us igesi (akıl sahibi) büyükleri milliyetin bu telakkisinden sefahet ve ahlak fesadına düşdüklerinden bu uçuruma yuvarlandıklarını idrak edib bunu alenen söyleyerek Fransada hakikî milliyeti kurmağa çalışıyorlar. -Rıza Nur
Eski kelimelerin işe yaramayacağı bahsine gelince; galiba bizde ilk olarak eski kelimelerin müstehase haline geçdiğini, bir daha canlanamıyacağını Ziya Gökalp yazmışdı. Ben bu fikrin tamamiyle boşluğuna kaniim. Bu yalnız zan, kanaat değil; kesici bir delilim de var: İbranî dili kabataslak bir tahminle 2.000 yıldır ölmüş bir dildir. Yeryüzünde bir kaç hahamdan başka bunu bilen kalmamışdı. Halbuki son yirmi yıldır yahudiler Kudüsde bir yahudi yuvası yapdılar ve Telaviv adında bir de modern şehir kurdular. Bugün orada gazeteler, konuşmalar, ticarî muhabereler, tedrisat her şey İbranice'dir. İki bin yıllık ölü dirilmişdir. İbranice iki bin yılda bile müstehase olmamışdır. Hâlâ konuşulan, hiç bir defa bile ölmemiş ve hattâ muvakkat bir soluk tutulmasına bile uğramamış, ilâmaşaallah yaşayan türkce elbette müstehase olamaz. Binaenaleyh eski türkce ve halk kelimeleri paha biçilmez derecede zengin ve kıymetli bir hazinedir. Böyle bir millî mirasımız olduğundan iftihar ederiz. -Rıza Nur
Sayfa 84 - müstehase: fosilKitabı okudu
41 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.