Gelin bir yolculuğa çıkalım. Bir taşra kasabasına, yıkık dökük bir hastanenin ruh ve sinir hastalıkları hastalarının yattığı bir koğuş olsun varış noktamız. Yol boyunca da konuşalım, tartışalım, söyleşelim. Adalete, insanlığa, bozulmuş düzene, haklıya ve haksıza, akıllıya ve hastaya dair... Gördüklerimiz de rahatsız etsin bizi, gördüklerinden rahatsız olduğu halde değiştirmek için çabalamayan, kendisine dokunmayan yılanları kutsayanlar da. Ve nihayet vardığımızda hedefe, gerçekle yüzleşelim. Yılanın dokunmayacağı kimse yoktur ve bozuk düzenin harcamayacağı insan da...
Çehov bu kısa öyküde Rusya'ya, kırsala, terk edilmiş, görmezden gelinmiş, harcanmış insanların arasına misafir ediyor bizi. Bir akıl hastaları koğuşuna, Altıncı Koğuş'a. Hastane şartlarından ölesiye rahatsız olsa da, kendi iç dünyası ile meşguliyetinden vazgeçmeyip, yanlış olanı düzeltmeye efor sarfetmeyen doktor Andrey Yefimıç ile Altıncı Koğuş'un asil, dobra ve zavallı genci İvan Dmitriç'in muhabbetlerine dahil ediyor. Biz doktor ve hastanın muazzam felsefi ve ahlaki sohbetine dalmışken hikaye akıyor ve doktor bir gün kendini bu koğuşa kalıcı olarak gelmiş buluyor. Şansı varken hiç müdahale etmediği bütün çirkinlik, düzensizlik ve ahlaksızlığın tam ortasına. "Ne! Nasıl yani?" si, "Nasıl olabilir?" i kitapta dostlar. Akıcı, kısacık ama etkili bir klasik okumak isterseniz diye tavsiyemdir, sevgi ile...