Aslında hem Osmanlı halkının çoğu İttihatçıların karşısında hem de Ermeni ulusunun çoğu Taşnakçıların karşısındaydı. Ama bu gerçeği görmek ve uygulamak imkânsızdı. Osmanlı halkının çoğu İttihatçıların, Ermeni ulusunun çoğu Taşnakçıların kurbanı olmuşlardır. Mütareke yıllarında Damat Ferit Paşa Osmanlı halkının çoğunluğunun İttihatçıların karşısında olduğunu, İttihatçıların tasarruflarını tasvip etmediğini, bu itibarla İttihatçıların tasarruflarından Osmanlı halkının değil İttihatçıların mesul olduğunu, şayet bir cezalandırma gerekiyorsa, Osmanlıların değil İttihatçıların cezalandırılması gerektiğini Sevr anlaşması dolayısıyle öne sürmüştü. Damat Ferit, bu itibarla Osmanlı halkının cezalandırılması nın doğru olmadığını, Ermeni halkının çoğunluğunun Taşnakçıların karşısında olduğundan, onların da tehcir edilmesinin doğru olmadığını savunmuştu.
Filistin için tehcir (göç) , Suriye için tedhiş (terör) ve Hicaz için ordu kullandık. Yafa kıyılarına Balfour'un beyannamesini bekleşen hesaplı Yahudiler, bu uğurda kafa değil, bir portakal bile feda etmediler.Hicaz ayaklandı; Suriye ise sustu.
Bölgedeki istikrarsızlık savaş yılları sırasında çarpıcı bir şekilde
artmıştı. İttihatçıların gözdağı verme çabaları kapsamında
Ermeni ve Rumlar taciz edilmiş; çok sayıda Ermeni 1915-1916
yılları arasında tehcir edilmişti. Bu sırada bölgenin Müslüman
nüfusu, her ne kadar Jön Türk politikalarından doğrudan mağdur
olmasa da, yine de savaştan olumsuz etkilenmişti. Ordu, askere
alınacak er potansiyelinin sonlarına gelip, en yoksul kesime yöneldiğinde,
firar önemli bir unsur hâlini aldı. Firar edenlerden
birçoğu bölgedeki eşkıya çetelerine katılıp hâlihazırda istikrarsız
olan karışık yapıya bir derece daha emniyetsizlik kattılar. Silahlı
çeteler Adapazarı civarındaki bölgede açıkça kol geziyordu.
Arnavut ve Çerkes çeteler arasındaki sürtüşme bölgedeki manzaranın
bir başka yüzüydü. Bölgede ayrıca Ermeniler ve Yunanların
dâhil olduğu silahlı çeteler de mevcuttu. Savaşın ardından
birçok Yunan ve Ermeni mülteci, parçalara ayrılmış hayatlarını
yeniden toparlamak için geri döndü. Olayların beklenmedik
yöndeki bu değişimi tehcirlere karışan veya onlardan fayda sağlayanlar
üzerinde suçluluk duygusu uyandırdı ve Osmanlı’nın
savaşı kaybettiğine dair kötü – ve kimileri için tahrik edici – bir
anımsatıcı oldu.
Mishra ve diğer solcu düşünürler nezdinde Asya'nın maneviyatı kaybetmiş, Batı'nın maddiyatı kazanmıştır. Artık Hindistan'ın şeytanları da Prada giymektedir. Sol tandanslı İngiliz bir gazeteci olan Richard Gott kendi ülkesinin emperyalizmini sert sözlerle eleştirmektedir: "Kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutulduğunda İngiliz İmparatorluğu'nun esasında Hitlervari olduğu görülür. Askeri fetihler, diktatörlükler, katliamlar, soykırımlar, olağanüstü hal kanunları, özel yetkili mahkemeler, kölelik, zorla çalıştırma, coplama kampları ve denizaşırı ülkelere tehcir... "
Osmanlı Devleti, meşru müdafaa hakkını kullanarak, başta tehcir olmak üzere çeşitli güvenlik tedbirleri almıştır. Birinci Dünya Savaşı gibi, bütün dünyada acıların yaşandığı bir dönemde, Ermenilerin yer değiştirmesi, tabii ki, kusursuz değildir. Nakilde çekilen sıkıntı, Dünya Savaşı dolayısıyla yeterince yiyecek bulunamaması, eşkiya gruplarının kontrol edilememesi, bulaşıcı hastalıklarla mücadelede yetersiz kalınması, bir kısım devlet görevlilerinin süistimalleri gibi sebepler, Ermenilerin acılarla dolu bir dönem yaşamalarına sebep olmuştur.