𝙸𝙸𝙸.
ürkekse, yaprakları sararır çiçeklerin
yorgun bir yalnızlıktan geriye kalan nedir
nicedir karanlığı bitmiyor denizlerin
nicedir kahrolası bir değirmendir rüya
garip gölgeler vardır ardında sessizlerin
bu hicranlı yaşamak, bu müheyya pelerin
kim der ki kan rengiyle yine boyansın güzel
sen ki, en ihtişamlı tahta şâyânsın güzel
varlık ne yârdır bize, ne de düşmandır elem
bilmeyenler anlamaz nerde âyânsın güzel
dudaklarından alır mürekkebini kalem
kırılan kâselerden süzülünce türküler
mihengine gün doğar acının; ruhum güler
Ana-Beyit mezarlığının bir efsanesi, Juan-Juanlar’ın bozkırı işgal ettikleri çağlara dayanan bir hikâyesi vardı: Sarı-Özek’i işgal eden Juan-Juanlar tutsaklara korkunç işkenceler yaparlarmış. Bazen de onları komşu ülkelere köle olarak satarlarmış. Satılanlar şanslı sayılırmış, çünkü bunlar bazen bir fırsatını bulup kaçar, ülkelerine dönerek
ꀤꀤ.
ihtiras kin ve köpük, zakkuma candır isyan
bir sondur biliyorum, son birin kitabı aşk
bir damla gözyaşında boğulur mu bu hayal
avuçlarında dağlar küçülüyor mahşerin
gel bu mağlup sultanın inleyen tahtında kal
gör ki, nasıl taşırmış sensizliği bir hamal
söyle, şimdi şehirler kime inansın güzel
aklımda binlerce yıl, ufkumda ânsın güzel
geceyi titretiyor o mücella gözlerin
melek değil, cin değil, sade insansın güzel
ırmaklar divanedir yurdumda; viranedir
sensiz kalan saraylar, münzevi; ruhuma bak
mor bakışlı bir ölüm, yaralı kuş ve leylâk
siyah bir mumya mıdır bu hayal vâdisinden
çıka gelir ansızın gölgesiyle, bir umut
bir düş, karanlığında kaybolur menzillerin
rüzgâr kıvılcımları doldurur içimize
tutuşan saçlarından ateş akar gecenin
alamaz göklerinden kimse rüyanı senin
kaînat sarayında baht-ı devransın güzel
bırak da kehkeşanlar yolunda yansın güzel
pür telaş uyansa da uykusundan bilgeler
bu sevdalı arzuhal arşa dayansın güzel
belki bir gün âhınla alevlenir gölgeler
rüzgâr umut arıyor saçının tellerinde
gizem hâlâ hicranlı bir bahar ellerinde