Eskiden sağlam bir okurdum hatta yazardım ufak ufak. Fakat bir süredir okuyamıyorum ve hatta yazma yeteneğim de epey körelmiş durumda. Bu aralar bu alışkanlığımı yeniden kazanmaya çalışıyorum. Bu sebeple en sevdiğim ve beni yormadan anlaşabildiğimi düşündüğüm sevgili Zweig'in öykülerini yeniden okuyorum. Amok Koşucusunu bir kaç sene evvel
Hastalıkları teşhis etmek hekimin işidir, çünkü hasta her zaman yalan söyler. Yalan söylemeden yapamadıkları için değil, hastalığın kendini savunma düzeneğinin bir parçası bu olduğu için...
Camus Dino Buzzati'nin Klinik Bir Vaka adlı oyunundan uyarlıyor. Buzzati'ye İtalya'nın Kafka'sı diye boşuna dememişler. Çaresizlik, yabancılaşma, cevap bulamama... Zengin bir adam olan Corte bazı sesler duymaya başlıyor. Ne olduğunu anlamadan kendini bir hastanenin en üst katında buluyor. Teşhis yok. Çaresizce daha ağır durumda olan hastaların bulunduğu katlara inmeye başlaması ve kendini son katta bulması okurken sinirlerinizi bozuyor. Bir sabah uyanıp neyle suçlandığını anlamayan Josef K. Ya da bir sabah uyanıp kendini dev bir böcek olarak bulan Gregor samsa aklıma geldi. Ailesinin Corte'nin durumuna olan ilgisizliği ve sırt çevirmeleri. Kafka kokuyordu.
Duygunuzun niteliği hakkında bir fikir sahibi olduktan sonra, sizi kızdıran, kıran ya da üzen şeyin ne olduğu konusunda mümkün olduğu kadar açık seçik teşhis koymaya çalışın: genel ifadeler düzeyinde kalmayını
Bu dönemde Lutfullah Süruri ve eşi Suzan Hanım gibi genç yeteneklerin katılmasıyla «Süreyya Opereti» kurulmuş ve bir süre faaliyette bulunmuştu. Hastalığı teşhis edilemeyerek genç yaşında ölen Suzan Hanım’ın Süreyya Sineması’nin girişindeki büstü o günlerin hatırasıdır.
Kafatasının, ruh ve zihin üzerine yapılan araştırmaların merkezinde yer aldığı onlarca yılın ardından, 19. yüzyılın ilk arkeologları çok doğal olarak atalarımızı anlayabilmek ve teşhis edebilmek adına hemencecik kafa kemiklerine koştular... Bu kafatasları günümüzde oldukça utanç verici olan evrimsel fikirleri savunmak için kullanılmıştır. Dönemin doğa bilimcileri kafatasının sahip olduğu forma bakarak az ya da çok gelişmiş bir "ırka" ait olup olmadığını saptayabildiklerini düşünüyordu. Kafatasının ve dolayısıyla beynin hacmi de zekânın sağlam bir belirteci olarak görülüyordu. Beynin boyutu aynı zamanda hangi fosillerin bizim en yakın akrabamız olmaya layık olduğunun da işaretini veriyordu. Bu indirgemeci ve "kafa merkezli" görüş bir mağdur yaratmıştı: Leydi Sapiens. Kadınlar, erkeklere göre daha küçük beyinlere sahiplerdi ve bu da düşük zekânın bir göstergesiydi. Kadınları itibarsızlaştırma kampanyası için yeterli bir sebepti bu. Kafatasının iskeletin boyutlarıyla orantılı bir hacmi olduğu göz önünde bulundurulursa, kadınların kafataslarının kapasitesinin, ortalama olarak, erkeklerdekinden küçük olması oldukça mantıklıdır. İleride de göreceğimiz üzere bunun zekâlarıyla bir ilişkisi yoktur.