Geçenlerde okuduğum bir kitaptaki soruya cevabını merak ediyorum, hazırsan soruyorum, bak: “Hayat bir hapishane mi yoksa bir panayır alanı mı?”. Sence, tüm meseleyi bakış açısına indirgemek cevap bulamamanın getirdiği bir kaçış alanı değil mi? Yani dünyayı oluşturan bizler değiliz ama tabiki yorumlayan bizleriz. Dünya ise kendince anlamı olan bir yer değil evet ama yorumlanarak yaşanabilecek bir yer mi? Bence atlanılan nokta da bu “yaşam bir ceza mı ki hapishanede olalım?”. Yaşamın en ince ayrıntılarında gizlenen o anlaşılamaz anlam, bizlerin kabul ettiği önkabullerden çıkacaksa bir şeyler elde etme adına uğraştığımız o geniş çaba aslında kısa bir yönlenişle yapılacak seçimdir. O seçimin karakteri insanın benliğinde gizliyse en büyük hatamız benliğimizi anlayamadan yaptığımız dünyayı anlama yolculuğumuzdur. Dünya, salt anlamların olduğu bir formattan öte değiştirilebilir bir yapboz hatta kendini boyanmaya adamış bir duvar. Dünyayı anlamaya çalışmak benliğini anlamaya çalışmaktan uzaklaşmaktır. İnsanın benliği ise bir irade gösteriş, bir seçim panayırı. Neye meyletmek istersem karşılığını verecek bir ayna. Yani demek istediğim; insanın kendisi bir hapishanede de yaşayabilir bir panayırda da. Konuları farklı olsa da mekanı hatta oyuncuları bile aynı olan bir tiyatro.