Bilinenin aksine şehvet tanrıçaları tüm kültürlerde insanı merkeze koyarak ortaya çıkmazlar. Greklerin tanrıça Afroditi ve Hintlilerin iki aşk tanrısı olan Kama ve Krişna gibi figürler içinden çıktıkları yerleşik toplumda seks üstüne teorik yazın üretildiği için gelişmişlerdir. Hem Grek hem de Hint doğa filozofları aşk ve seks üstüne bol bol düşündükleri, hatta sevişmenin kişiye verdiği hazzı artırmaya dayalı reçeteler hazırladıkları için aşk tanrıları ikonografide hep haz odaklı sahnelerle sunulur. Brahmanist Hindistanda ikinci yüzyıla tarihlenen ve yazarı bilinmeyen bir seks ve esrime tekniği kitabı olan Kama Sutra bunun en iyi örneğidir. Bununla birlikte Türkler, Moğollar, Keltler, İskandinavlar ve Slavlar gibi toplumlarda teorik düşünce gelişmediğinden şehvet tanrıçaları sadece insanları değil hayvanlar ve tahıllar dahil olmak üzere tüm doğal kaynakların çoğalmasını simgelemiştir. Bu durum söz konusu halkların toplumsal yaşamda sekse bakışlarının Grekler ve Hintliler kadar derinlikli olmadığını göstermektedir.
Sayfa 304Kitabı okudu
Suç nedir?
Sosyalistlerin görüşlerinin tartışmasından başladı her şey. Bilinen görüş: Suç, toplumsal düzenin bozukluklarına karşı bir protestodur. Tamam! Bundan başka hiçbir neden kabul edilmiyor! Onlara göre her aksaklık, çevrenin bozukluğundan kaynaklanıyor,hepsi bu ! En sevdikleri laf bu! Yani eğer toplumsal düzen yoluna konulacak olursa, bir anda bütün suçlar yok oluverecek; çünkü ortada protesto edecek bir şey kalmayacak. Ve herkes bir anda dürüst olacak… Doğa diye bir şey hiç hesaba katılmıyor, yok sanki öyle bir şey! Doğa kapı dışarı! Onlara göre, tarihsel olarak canlı bir biçimde gelişen ve önünde sonunda düzenli bir toplumsal yapıyı sağlayan insanlık yoktur; tam tersine, tarihsel gelişmeden ve canlı süreçlerden önce bütün insanlığı düzenleyen, bütün insanlığı bir anda dürüst, kusursuz bir hale getiren, matematik bir kafadan doğma bir toplumsal düzen vardır.
Reklam
Suç nedir?
Sosyalistlerin görüşlerinin tartışılmasından başladı her şey. Bilinen görüş: Suç, toplumsal düzenin bozukluklarına karşı bir protestodur. Tamam!Onlara göre her aksaklık, çevrenin bozukluğundan kaynaklanıyor, hepsi bu! En sevdikleri laf bu! Yani eğer toplumsal düzen yoluna konulacak olursa, bir anda bütün suçlar yok oluverecek; çünkü ortada protesto edecek bir şey kalmayacak. Ve herkes bir anda dürüst olacak…Doğa diye bir şey hiç hesaba katılmıyor, yok sanki böyle bir şey! Doğa kapı dışarı! Onlara göre, tarihsel olarak canlı bir biçimde gelişen ve önünde sonunda düzenli bir toplumsal yapıyı sağlayan insanlık yoktur; tam tersine, tarihsel gelişmeden ve canlı süreçlerden önce bütün insanlığı düzenleyen, bütün insanlığı bir anda dürüst, kusursuz bir hale getiren, matematik bir kafadan doğma bir toplumsal düzen vardır.
Bir defa merak duygusu bir toplumda yeşermeye başlarsa, akılcı düşünce de filizlenmeye başlayacak demektir. Bu ise dogmanın öldürücü ilacıdır. İşte bu nedenle çıkar çevreleri dinleri ve onların geçmişteki büyüklerini yasal ya da toplumsal koruma altına almışlardır. Kutsal değerlerimizi koruyalım diye bir de kılıf uydurularak aksaklıkların ya da tarihsel hataların irdelenmesine izin verilmez. Yapılanların çoğu da ölümlü cezalandırmalarla sonuçlandırılır. Hiçbir eleştiriye tahammül gösterilmez. Hatta bu öğretinin herkesin kendi anadilinde verilmesini; kutsal kitapların herkesin anlayabileceği şekilde yazılmasını ve öğretilmesini, dini duyguların zayıflatılması olarak görürler. Bu neden böyle sorusuna hiçbir zaman mantıklı bir yanıt aranmaz; en fazla takdiri ilahi diyerek sorumluluk Tanrı'ya atılır.
Sayfa 176Kitabı okudu
“Dünyaya gelmek veya gelmemek insanın elinde olmamıştır ve değildir. İnsan dünyaya geldikten sonra da, daha ilk andan, doğadan ve bir çok canlı varlıktan güçsüzdür. Korunmağa, beslenmeğe, bakılmağa, büyütülmeğe muhtaçtır”'' Kadın doğurduğu çocuğa bakabildiği gibi toplumsal sorun­larla da uğraşıyordu. Doğum olayını hiçbir erkek başaramamış­ tı. Hâlâ da -şimdilik- başarabilmiş değiller. İleriki yıllarda ne olur bilinmez. Kuşkusuz, çok büyük bir olaydı kadınların do­ğurması. O günün insanı bu işi yaratıcılık yönünden ele alıyor­du ve de öyle düşünmekte haklıydı. Toplumsal yaşamın her ala­nında yeniliklere imzasını koymuş olan kadın, artık vazgeçile­mez bir güç kaynağıdır. Bireyin, uzun süren, bakıma muhtaç çocukluk döneminin ardından, karşılaştığı doğa güçlerine duy­duğu korku nedeniyle, insan yeni bir koruyucuya gereksinim duymuş olmalıdır. Uzun yıllar yeteneklerini görerek danıştıkları bilge kadını kutsallaştırdılar. “İnsanlık bir kez yaratma düzeyine erişip” yaşam koşullarını geliştirdikçe, çok yararlı ve sevgili bir varlık olan kadını Tanrıça ilan ettiler. İnsanlar bu kutsallığı, yontulara yansıttılar. “
"Freud’un bireysel psikolojisi, özü itibarile toplumsal psikolojidir. Baskı, bir tarihsel olgudur. İçgüdülerin, baskıcı denetime etken biçimde bağlanma zorunluluğunu doğa değil, insanlar yaratır."
Sayfa 32 - May YayınlarıKitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 191 ile 200 arasındakiler gösteriliyor.