Çoğu zaman bizi mutlu edeceğine inandığımız hedefler koyarız önümüze;büyük bir şevkle bu hedeflere ulaşmaya çalışırız;mutluluğun sadece bu hedeflere ulaşmaya bağlı olduğunu zannederiz.Oysa ulaşsak da ulaşmasak da bizleri mutsuz eden,mahkum eden aslında bu hedeflerdir.Hiçbir dönüşü ve sapağı olmayan belli bir yoldan gitmeye zorlar bizi.Mutluluğun sadece o yola bağlı olduğuna inanırız.Ondan sonra da manevra yapmak gibi bir amacımız kalmaz;aradaki zamanı bir sürü şeyle doldurmamız gerekir.Peki hedefimize ulaştıktan sonra ne yapacağız?O yüzden düşlerimi gerçekleştirmeye uğraşmaktan vazgeçtim.Düşler sadece başımı yastığa koyduğumda vuku bulan şeyler artık benim için.Jacques Brel'in Avec Elégance(Zarafetle) şarkısında söylediği şu sözler içimi rahatlatıyor:''Büyük şeyler düşlemiyorum artık/Dans eden bir kalbi dinliyorum sadece/Umutsuzum umutsuz olmasına/Ama zarafetle''.Hiçbir zaman hayalini kurmadığım,isteyerek değil tamamen tesadüf eseri bulduğum bir yerde kalbimin sesini dinleyerek gündüz düşlerine dalıyorum artık.Burayı sorgulamıyorum,buradan bir şey beklemiyor,talep etmiyorum.Buna karşılık o da benden bir şey beklemiyor.Bir şekilde kendiliğinden anlaşıyoruz,tıpkı Gribouille ile anlaştığım gibi.Aramızdaki gizli antlaşma,başarımızın gizli hikayesi de işte burada-zarafetimizde-yatıyor.
Nevrotik davranışların ardındaki asıl saik gerilimdir;gevşemek,sakinleşmek,hissetmek ve düşlere dalmak,sadece kendi olabilmek konusundaki acizliktir.Janov bizlerin tamamen modern çağa özgü nevrozuna ilgisini yöneltir;dikkatini dağıtan bir sürü şeye takılıp kalmış,kafasında sürekli plan yapan,sessiz sakin oturamayan,uykusunda bile kıvranan,hiç sonu gelmeyen işlere kafasını takan,her gün dur durak bilmeden gevezelik eden,başkalarınca nasıl göründüğünden başka bir şey düşünemeyen insana parmak basar.''Kendi gerçek benliğiyle sürekli uzak düştüğü için,''der Janov,''fiziksel olmasa da zihinsel olarak hep uçarıdır...zihni gibi gözleri de konudan konuya atlar durur,bir süreliğine de olsa hiçbir şeye odaklanamaz.''