Anadolu'dan kaçıp İstanbul'a sığınmış olduğunu ileri süren Ömer Kazım adında bir yazar, 31 Temmuz 1922 günü, yani Büyük Zafer'den tam bir ay önce şunları dünyanın bilgisine sunmuştu:
"Kemalistler Türkiye'nin en tehlikeli düşmanlarıdır. (. . .) Kemalist megalomani ve yabancı düşmanlığı Kuvayı Milliye'nin esasını oluşturur (. .. ) Yorgun ve bitkin kardeşlerimiz şu anda, Helen ordusu tarafından işgal edilmiş olan bölgede yaşayanlara gıpta ile bakıyorlar. Yunanlılar en azından adaletini kabul etmek gereken bir yönetim uyguluyorlar. Böylece kendi bölgeleriyle, seferberlikleri, sonu gelmez soruşturmaları, zorla borç almaları, espiyonlama sistemleri, işkenceleri, sıkı yönetimleri ve idam sehpaları ile Türklerin yaşamını Hıristiyanlarınkinden de daha zor hale getiren Kemalist yönetimin günlük dramı arasındaki farkı vurgulamak hususunda hayli akıllıca davranmışlardır. İki yıldan beri Yunanlılar moral bir sızma peşindeler; iki yıldan beri Kemalistler ise, Türkleri Türk olmaktan iğrendiriyorlar." Bu tepki, 1921 Ağustos'unda Sakarya'dan az önce ordunun ihtiyaçlarını karşılamak için ilan edilen "Tekalifi Milliye Emri" ile ilgilidir. Zafer, halktan asker verme dışında imkanlarının sonuna kadar maddi yardımı da gereksindiriyordu. Bunların sağlanması savaş koşullarında tabii ki yumuşak değil, sert yöntemlerle gerçekleşiyordu. Maddi refahını kaybetmemek pahasına bağımsızlığını fedadan sıkılmayanlar için bu şüphesiz bir eleştiri konusuydu.