Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Atatürk, Bursa Şark Sineması.
Değiştirilmesi gerektiğine inandığı 'genel cehalet' durumuna açık sözlülükle değindi. Ülke inzivaya çeklmiş gibi yaşayamazdı, uygar dünyanın gelişme göste­ren bir üyesi olmak zorundaydı. Bunu başarmanın tek yolu da bilimsel konularda bilgi sahibi olmaktı. "İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her ferdi milletin kafasına koyacağız. İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur." Yaptığı konuşma, beklenen kültür devrimi konusunda da din­leyicileri uyarıyordu. "Kezalik hayatı içtimaiye akıl ve mantıktan ari, bifaide ve muzir bir takım akideler ve an'anelerle meşbu olursa mefluç olur," diye açıkladı Mustafa Kemal. [Eğer sosyal yaşam; mantık dışı, yararsız ve zararlı doktrinler ve gelenekler katılırsa, felç olur.]
Sayfa 429 - Remzi Kitabevi.
Kendisini terk eden sevgilisinin peşinden Paris'ten İstanbul'a gelerek, kötü yola düşmekten Dehri Efendi adlı bir zenginin konağına mürebbiye olarak sokulmakla kurtulan Matmazel Anjel'in evdeki erkeklerin tümünü baştan çıkarmaya kalkışması ve sonunda uygunsuz girişimini ağzına yüzüne bulaştırıp bütün foyalarının meydana çıkmasını anlatan filmin, bu durumuyla, âdeta işgal kuvvetlerine karşı gizli bir protesto havası taşımasından, Anadolu'da gösterilmesi, bu kuvvetlerin sansürü ile yasaklandı. Böylece "Mürebbiye", Türkiye'de ilk sansüre uğrayan film oldu.
Reklam
Türkiye'de bir Türk'ün çektiği ilk film de bir belge filmidir. 1914'te Osmanlı İmparatorluğu'nun İtilaf Devletleri'ne karşı İttifak Devletleri safında savaşa katılmasıyla, yapılan ilk işlerden biri Yeşilköy'de (eski adıyla Aya Stefanos) dikili bir anıtın bombalanması oldu. Bu anıt 1877'de sonuçlanan Türk-Rus Savaşı'nı izleyerek aynı yerde kötü şartlarla imzalanan bir anlaşmanın anısını sembolize ediyordu. Olayın önemli yönü, bu anıtın yıkılışının Türk sinemasının başlangıcına yol açmasından geliyordu. İlk olarak bir Türk sinemacısı, bu olaydan dolayı kamerasını çalıştırarak ilk Türk filmini meydana getirmişti.
Amerikan kapitalizmi, üniversiteleri, eğitimi, sineması, gazeteleri, radyo ve televizyonu ile ortalama Amerikan yurttaşını "Kuş beyinli" yapmıştır. Gerçekten ABD'de yaşadığımda da görmüştüm; ortalama Amerikan yurttaşının beyni, hiç bir zaman bir kuşun beyninden daha büyük olmuyor. Kuş beyinlileri yönetmek, insan beyinlileri yönetmekten daha kolay oluyor.
Bugün Yılmaz unutturulmaya çalışılmaktadır; ama bu hiçbir zaman mümkün olmayacaktır. Türkiye var / oldukça, emekçi sınıflar var / oldukça ve Türkiye sineması var / oldukça, Yılmaz Güney’in yok olması mümkün değildir.
Sayfa 46 - Dönüşüm Yayınları
Cinleri, büyücüleri, yatırları, hatta " nefes alan ölü"leriyle birlikte taşra, tüm metafizik evreniyle karşımızdadır. Üstelik de tüm bu unsurlar bir "geri kalmışlık" alameti olarak arzı endam etmez. Bu anlamda diğer yerlici iddialara sahip, ancak metafizikle b ağı koparan pozitivist yaklaşımlara köklü bir cevaptır Uluçay sineması. Eğer Türkiye sinemasında bir özgünlükten söz edilecekse işe önce ona bir isim vererek başlar Uluçay: Gımıldak.
Reklam
1923... İzmir İkiçeşmelik'te Ankara Sineması vardı. Türkiye'nin ilk sinemacısı Cemil Filmer işletiyordu. Mustafa Kemal, Latife'yle birlikte geldi. Locaya oturdular. Salona baktı, hıncahınç doluydu, herkes erkekti. "Cemil neden hiç kadın yok?" diye sordu. "Paşam kadınlara yalnız salı günleri sinema gösteriyoruz" cevabını alınca, yaverine döndü, “salonun yarısını boşaltın, bizi karşılamak için dışarıda biriken kadınları davet edin" dedi. Kadınlar alkışlayarak ve ağlayarak salonu doldurdu, koridorlar bile tıklım tıklım kadın oldu. Hep birlikte Şarlo Idama Mahkûm filmini seyrettiler. Milattı. Kadın-erkek bir arada, tarihimizde ilk kez işte böyle film izledi.
Sayfa 232Kitabı okudu
Türkiye-Yunanistan büyülelçileri bir araya gelip Ege Denizi'nde ortak bir meyhane adası açmalılar bence
104 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.