Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Dünya basını özel hayatını merak ettiğı Gazi’yi yakından takip ediyor ve yakaladığı en küçük bir ayrıntıyı bile haber konusu yapıyordu. Özellikle de 29 Ocak 1923'te İzmir'de Uşakizadelerin Beyaz Köşkü'nde Latife Hanım'la yaptığı evlilik dünya basının gündemini uzun süre meşgul etmiş ve International News adlı Amerikalı bir film şirketi gelin ile damadın ilk günlerini filme çekmişti. “Türkiye'nin Mucize Adamı Güzel Zengin Kızla Evlendi. Mustafa Kemal Paşa ve Türkiye'nin en zengin kızı olan gelinin ilk özel görüntüleri" yazısıyla başlayan bu sessiz filmde Gazi ile Latife Hanım'ın özel görüntülerine yer veriliyor ve filmin ilk ara yazısında "Londra ve Paris'te eğitim gören Bayan Kemal kadın haklarının kararlı bir savunucusu olarak peçe takmıyor", ikincisinde ise "Kemal Paşa ve eşi çağdaş ve sağlam bir ülkenin kadınların işbirliği olmadan kurulamayacağına inanıyorlar" ifadeleri yer alıyordu.
Sayfa 130 - Yabancı Sinemacıların Gözünden Gazi ve Yeni Türkiye (1922-1938)Kitabı okudu
Öncü
Gazi, Cemil Bey'in refakatinde balkonda hazırlanan locasına çıktı. Eğilerek salondaki seyircileri selamlayıp Cemil Bey'e döndü. Kendisine salonda neden kadın seyirci olmadığını sordu. Cemil Bey, kadın seyirciler için haftada sadece bir gün matine yaptıklarını, kadın ve erkek seyircilerin aynı salonda olmalarının yasak olduğunu söyledi. Gazi bunun üzerine yaveri Muzaffer'e aşağıya inip dışarıdaki kadın seyircileri içeriye almasını emretti: "Yaver gitti ve bir süre sonra sinemanın içi tıka basa kadın doldu. Türkiye'de ilk orada Ankara Sineması'nda kadınlarla erkekler ve Atatürk bir arada film seyrettiler. Kadınlar kendisine dönmüş ve çılgınca alkışlamaya başlamışlardı, öyle ki bir türlü filme başlayamıyordum."
Sayfa 84 - Gazi’nin İzmir Günlerinde SinemaKitabı okudu
Reklam
Gazi'nin komedi filmlerine olan ilgisi herkesçe malumdu ve gönderilen filmler içerisinde de bu türün popüler nitelikli örnekleri sıklıkla yer alıyordu. 1930'lu yıllarda tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de Amerikalı komedyenlerin filmleri revaçtaydı. Marx Brothers (Üç Ahbap Çavuşlar), Eddie Cantor (Balıkçı Osman) ve Laurel-Hardy'nin filmleri büyük ilgi görüyordu. Türkiye'de bu ilgiyi katbekat artıran en önemli unsur ise Ferdi Tayfur'un yaptığı eşsiz seslendirmelerdi. "Fitaş'ın ithal ettiği filmler arasında meşhur Lorel Hardy'ler, Max Brothers filmleri (Üç Ahbap Çavuşlar adıyla oynayan filmde Ferdi Tayfur bunları halkımıza Arşak Palabıyıkyan, Dilsiz ve Torik diye takdim etti), üç dört adet Eddie Cantor (Balıkçı Osman), İncili Çavuş ve Ali Baba gibi komedi filmleri vardı. Ferdi Tayfur bu filmleri hiçbir zaman diyalog listelerine sadık kalarak Türkçeleştirmedi. Diyalog listesindeki cümle ne olursa olsun, Ferdi Tayfur onu güncel bir espri haline getirir, bir anda halkın seviyesine indiriverirdi. Devamlı bir şekilde kendinden bir şeyler katarak, bunları Türk insanının seveceği esprilerle süsleyerek ve tipleri adeta bizim insanımız haline getirerek canlandırırdı. (...) Arşak Palabıyıkyan'ı bir Türk delikanlısı, sanki kendi mahallesindeki Ermeni arkadaşıymış gibi seyrediyordu. Ferdi Tayfur, Groucho Marx'ı Türkleştirmişti sanki.”
Sayfa 24 - Çankaya Köşkü’nde SinemaKitabı okudu
Türk izleyicisi "hala" eğitimsizdir.
Türkiye sineması, “Yeşilçam” başta olmak üzere, eğitimsiz bir izleyici topluluğunu eğlendirmeyi hedef edinmişti.
İletişim Yayınları
Tokat'ta Ortaokul: İlk Gazetem Yaltırık'ı Çıkartıyorum Tokat'ta en büyük kazancım Yekta [Güngör Özden] olmuştur. Yekta ile Tokat'ta tanıştık. En eski arkadaşım Türkiye'de halen Yekta'dır benim. Yekta da Tokat Lisesi'nde. Ben ortaokul 3'deyken o Lise 1'deydi, leylîydi [yatılı]. Oradan ahbap
Amerikan hayat tarzının geniş kitlelerce benimsenmesinde en önemli araç, bir boş zaman izlencesi olarak diğerleriyle kıyas­ lanamayacak kadar etkili bir biçimde geniş bir kitleye seslenen Hollywood sineması oldu. Kendisinden önce sinema piyasasına hakim olan Mısır sinemasını saf dışı bırakan Hollywood, insan­ların az sayıdaki eğlencesinden birinin sinemaya gitmek olduğu bir dönemde, Türkiye' deki tüm sinema salonlarını işgal etti. Bir yandan da basın Hollywood ünlülerinin haberleriyle dolup taş­maktaydı.
Reklam
Türk sineması Kürtlüğün üretildiği ve Türkiye'nin batısına sunulduğu bir tür fabrikadır. Türklüğün toplum­sal bilinçdışının fantazmatik fabrikası olarak Türk sinemasının Kürt­lük kurguları aynı zamanda Türklüğün kendini nasıl gördüğünü de gösteriyor. "Doğu" hammaddesine ilgisini her daim sürdürmüş olan bu fabrikada üretilen Kürtlük her türlü anormalliğin cisimleşmiş be­denidir. Buna karşın Türkiye'nin batısı ve Türklük, normalliğin ve normatif olanın saydam, yüce temsilcisidir. Bu hayal, arzu ve fantazi fabrikasında Kürtler, Türklük açısından kılıktan kılığa sokulabilecek bir haz nesnesidir.
kürt sinemasının kürt illerinde görünürlüğü yılmaz güney'in duvarlara asılmış afişleriyle başlıyor. ve ilk keşfimden bugüne aklımda kalan soru: kendine ait devleti olmayan bir halkın nasıl olur da ulusal sineması olabilirdi? filmler farklı ülkelerde çekilmişti Iran, Irak, Türkiye, Suriye ve diyasporada. bunların hangilerinin kürt mi olup olmadığı konusunda sınıflandırma yapmak hiç de kolay değil, nitekim filmlerin çekildiği bazı bölgeler kürtlerin yoğunlukta olduğu bölgeler bile değil. öte yandan, kürt dili bu sinemayı sınıflandırmak için yeterli bir faktör değil; filme 'ey sahipliği yapılan ülkelerdeki yasaklar sebebiyle bu filmlerin çoğunluğu kürtçe dilinde de çekilmemiş. öyleyse, hangi sinemayı kürt sineması olarak adlandırabiliriz,,
Sayfa 344 - agoraKitabı okudu
yılmaz güney'den sonra uzun bir süre ekranlara 'kürt' olarak yansıma şansı bulamayan kürtler, özellikle iranlı kürt yönetmen bahman ghobadi'nin filmleri (sarhoş atlar zamanı, ırak'ta terk edilmiş ve kaplumbağalar da uçar) sayesinde uluslararası alanda film eleştirmenleri ve izleyicilerinin dikkatlerini çekmeyi başardılar. ayrıca türkiye'den yeşim ustaoğlu, kazım öz ve handan ipekçi ile fransa'dan hiner saleem'in yaptığı filmlerin uluslararası alanda ödüller toplaması olumlu bir gelişmeydi.
Sayfa 13 - agoraKitabı okudu
Atatürk, Bursa Şark Sineması.
Değiştirilmesi gerektiğine inandığı 'genel cehalet' durumuna açık sözlülükle değindi. Ülke inzivaya çeklmiş gibi yaşayamazdı, uygar dünyanın gelişme göste­ren bir üyesi olmak zorundaydı. Bunu başarmanın tek yolu da bilimsel konularda bilgi sahibi olmaktı. "İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her ferdi milletin kafasına koyacağız. İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur." Yaptığı konuşma, beklenen kültür devrimi konusunda da din­leyicileri uyarıyordu. "Kezalik hayatı içtimaiye akıl ve mantıktan ari, bifaide ve muzir bir takım akideler ve an'anelerle meşbu olursa mefluç olur," diye açıkladı Mustafa Kemal. [Eğer sosyal yaşam; mantık dışı, yararsız ve zararlı doktrinler ve gelenekler katılırsa, felç olur.]
Sayfa 429 - Remzi Kitabevi.
Reklam
Kendisini terk eden sevgilisinin peşinden Paris'ten İstanbul'a gelerek, kötü yola düşmekten Dehri Efendi adlı bir zenginin konağına mürebbiye olarak sokulmakla kurtulan Matmazel Anjel'in evdeki erkeklerin tümünü baştan çıkarmaya kalkışması ve sonunda uygunsuz girişimini ağzına yüzüne bulaştırıp bütün foyalarının meydana çıkmasını anlatan filmin, bu durumuyla, âdeta işgal kuvvetlerine karşı gizli bir protesto havası taşımasından, Anadolu'da gösterilmesi, bu kuvvetlerin sansürü ile yasaklandı. Böylece "Mürebbiye", Türkiye'de ilk sansüre uğrayan film oldu.
Türkiye'de bir Türk'ün çektiği ilk film de bir belge filmidir. 1914'te Osmanlı İmparatorluğu'nun İtilaf Devletleri'ne karşı İttifak Devletleri safında savaşa katılmasıyla, yapılan ilk işlerden biri Yeşilköy'de (eski adıyla Aya Stefanos) dikili bir anıtın bombalanması oldu. Bu anıt 1877'de sonuçlanan Türk-Rus Savaşı'nı izleyerek aynı yerde kötü şartlarla imzalanan bir anlaşmanın anısını sembolize ediyordu. Olayın önemli yönü, bu anıtın yıkılışının Türk sinemasının başlangıcına yol açmasından geliyordu. İlk olarak bir Türk sinemacısı, bu olaydan dolayı kamerasını çalıştırarak ilk Türk filmini meydana getirmişti.
Amerikan kapitalizmi, üniversiteleri, eğitimi, sineması, gazeteleri, radyo ve televizyonu ile ortalama Amerikan yurttaşını "Kuş beyinli" yapmıştır. Gerçekten ABD'de yaşadığımda da görmüştüm; ortalama Amerikan yurttaşının beyni, hiç bir zaman bir kuşun beyninden daha büyük olmuyor. Kuş beyinlileri yönetmek, insan beyinlileri yönetmekten daha kolay oluyor.
104 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.