"Osmanlı'nın artığısınız dediklerinde kahroluyo-
rum" diyen Kerküklü nineye; "Bizi kimlere bırakıp gidiyorsunuz?" diye haykıran Şamlı dedeye; "Bu vazifeyi
Yavuz Han verdi, 500 yıldır İstanbul'u bekliyoruz" diyen Halepli mücahide; "Türkiye için dua etmeden seccademi kaldırmam" diyen Bosnalı teyzeye; "Iki patik
ördüm, köyüme ilk gelen Türk askerlerine vereceğim"
diyen Ahıskalı geline; ordumuza katılmak için ceketini
satan Pakistanlı gence; şahadet parmağını İsrailli askerlere uzatarak, "Bir gün gelecekler" diye ağlayan Gazzeli çocuğa; Cinnah'a, Aliya'ya, Elçibey'e, Dudayev'e, Dr.
Sadık ve Denktaş'a.. Resulzâde'ye Vahapzade'ye, Aytmatov'a, Çolpan'a ve Akif'e... Baykal'a, Hazar'a, Tuna'ya
ve Nil'e... Türkmen dağına, Apşeron'a, Elbruz'a ve Erciyes'e... Ahlat'a, Urimçi'ye, Fergana'ya ve Tebriz'e..
Velhâsıl-ı kelâm...
Yürek bohçasında bize dair ağıt ve umut taşıyan her yere, her sese, herkese...