Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ufuk

Tespit
Çok sığ şekilde tekil konuların çarpıştığı ve kurulu oyunlarda insanlar taraf olmalarının istendiği senaryolar ile karşı karşıyayız. Sosyal medyanın ve kestirmeci kültürün hakimiyeti bizi her gün tercihler yapmaya zorluyor. Böylece her gün kimliğimizi ve aidiyetimizi pekiştirme, kendi gerçeğimizi realize etme şansı buluyoruz. Her birimiz rızamızı böylece imal ediyoruz. Ortaya çıkan ürünse kamplaşmalara ve kutuplaşmalara yol açıyor. Hayatın her alanında bunu yaşıyoruz. Siyaseten bölünüyoruz. Kültürü, sanat ve mimariyi yeniden tanımlamak gerekmiyor mu? Çevre etkilerini düşündüğümüzde, siz de sadece şehirler ölçeğinde bile sürdürülemez bir yapaylıkta oldugumuzu düşünmüyor musunuz? Çağın getirdiği güçle kavramların içini boşaltabiliriz. Ancak içini dolduramayınca ortaya çıkan yaratığı kim sahiplenecek?
Reklam
Eppur si muove
Modern bilimin kuruculanndan kabul edilen Galileo Galilei dünyanın döndügünü inkar emek zorunda kaldı. Kaldı ancak bu şerefli mağlubiyet ve insancıl korku, sonraki nesilleri öyle musuz etti ki, anladığım kadarıyla, tarihi yazarken, bu bilim insanının yüzyılların galibi olması onlara yeterli gelmedi; kendisine bir çift söz atfederek o tarihi daha da yakışıklı hale getirdiler. Rivayete göre, dunyann dönmedigini kabul etmiş olsa da engizisyonun canavar hakimlerinin huzurundayken içinden şöyle mırıldandı: - Eppur Si Muove... (Yine de dönüyor).
Aklın yolu bir
Otman Baba’nın ikiyüzlü yalancılar olarak suçladığı bu gibiler arasında ulema, sûfiler, danişmendler ve vakf ve zâviye yöneten meşayih sayılmıştır. Bu yüzden ulemà, kadlar ve medrese ögrencisi danişmendler Otman Baba ve abdalların baş düşmandır ve onlara karşı hükümet sorumlularından, en sert önlemlerin alınmasını isterler. Veläyetnâme ye göre meşayih, tarikat şeyhleri olup devletten ve varlıklı kişilerden vakf sağlayarak bir zâviye inşa ve tesis ederler, vakıfları evladiyelik yaparak çocukları için de rahat bir yaşamı güvence altına alırlar. Bu şeyhlerden birçoğu gerçekten zengin denecek kertede varlıklıdır. Arşiv kayıtlarından öğreniyoruz ki şeyhler idaresinde birçok zäviye, vergiden bağışıklı olarak miri topraklardan önemli bir bölümünü elleri altında tutmaktadir. Fatih birçok zaviyenin vakıflarına el koyarken, kuşkusuz halk arasında bu gibi konformist şeyhlere karşı beslenen olumsuz duygulardan cesaret almıştır. Yine Fatih baz zaviyelerin sultanın otoritesine karşı halkı kışkırtan aşırı egilimli tarikatlarn elinde olduğunu da biliyordu. Aşağıda Fâtih’in genellikle râfizi tarikatlara karşı olumsuz duygular beslediğini görecegiz.
Sayfa 606Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Dogma nedir, Dogmaclar kimlerdir?
Dogma, ilk defa ortaya atanlar tarafından düşünülmüş, fakat sonra onu kabul edenlerin çoğu tarafından düşünmeden alınmış inanma klişeleridir. Bizim nascılık diye tercüme ettiğimiz dogmacılık, felsefedeki dar anlamıyla aklın her şeyi bileceğine ve doğrunun ancak kendilerinde olduğuna inananları gösterir. Fanatizm denilen taassubun süt annesi budur.. Mizaç itibarıyla dogmacılar, “dediğim dedik'' diyen soydandırlar. Tartışmaya dayanamaz, fikir alışverişinde bulunamazlar. Zekaları tek cephelidir, idrakleri iki duvar arasina açlmis bir yola benzer. Bu vasıfta olan insanlar, her devirde, her yerde, hatta her meslekte vardır. Hasan Ali Yücel
Sayfa 123Kitabı okudu
Zararın neresinden dönersen kardır.
Mustafa Cikar, Hasan-Ali hakkındaki güzel monografik çalışmasında “onun kişiliğinin temelinde yatan özelliği ise, hiç kuşkusuz onun insan sevgisidir diyor. Buna katılmamak mümkün degildir. Ancak saygının olmadığı yerde kalıcı bir sevgiden bahsedilemez. Hasan-Ali, insani insan yapan en önemli özellik olan eleştirel aklın hayranydi ve buna sonsuz saygısı vardı. İşte bu saygıdır ki O'nun gözünde insan kutsal bir varlık haline getirmiştir. Bu yüzden O,aynı zamanda akıllıca kullanılan özgürlügün de aşığıydı. Türkiye'yi gerçek anlamda hür insanların, hür gelişen akılların, şairin dediği gibi, aklı hür, vicdanı hür, irfanı hür* nesillerin ülkesi yapmak istiyordu. Onun çizdiği eğitim ve ögretim yolundan sapmak bize, bugün acı acı farkına varmaya başladığımız gibi “aklı hür, vicdan hür, irfanı hür" nesillere mal olmuştur. Bugün Türkiye'nin acilen yapması gereken; Atatürk, onun ilk büyük milli egitim bakani ve Hasan-Ali Yücel'in öncüsü, “Cumhuriyet maarifini kuran- lardan biri" Mustafa Necati ve Hasan-Ali gibilerinin temsil ettikleri eleştirel akılcı dünya görüşüne ve o görüşün gereği olan Hasan-Ali türünde egitim ve ögretim programlarına geri dönmek, tam yarım yüzyıldır kaybedilen zamanı telafiye çalışmaktır.
Reklam
Bilim ve Uygarlık
Bugün ilmin, fennin, bütün şumuliyle medeniyetin muvacehei şulepasinda filân veya falan şeyhin irsadiyle saadeti maddiye ve mäneviye arayacak kadar iptidai insanlann Türkiye camiai medeniyesinde mevcudiyetini asla kabul etmiyorum. Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, tarikat medeniyedir. Medeniyetin emir ve talep ettigini yapmak insan olmak için kafdir. Rüesayı tarikat bu dedigim hakikati bütün vuzuhiyle idrak edecek ve kendiliklerinden derhal tekkelerini kapatacak, müritlerinin artk vasli rüşt olduklarını elbette kabul edeceklerdir. [Bilim ve uygarlık çerçevesinde, Türkiye'nin uygar toplumu içinde şeyhlerden maddi ve manevi yarar umacak kadar ilkel insanların bulunacağına kabul edemem. Türkiye cumhuriyeti şeyhler, dervişler ve müritler ülkesi olamaz. En doğru yol, uygarlık yoludur. Uygarlığın gerektirdiklerini yapmak insan olmak için yeterlidir. Tarikat şeyhleri sözlerimin doğruluğunu anlayacak, kendiliklerinden tekkelerini kapatacak ve müritlerinin artk olgunlastklanni kabul edeceklerdir.]
Sayfa 503Kitabı okudu
Lider
İktidar mücadelesi, yeniden yapılanma gibi dev boyutlardaki işlerle başa çıkmak için gereken politikaların seçimine yakından bağlıydı. Ülkenin büyük bölümleri enkaz halindeydi; sürgünler, kaçan Hiristiyanlar ve Müslümanların arasındaki iç savaşlar nedeniyle sosyal doku paramparça olmuştu ve savaşın bitiminde hayatta kalmayı başaranlar on yıl süren çarpışmalardan yorgun düşmüştü. Gerçi Mustafa Kemal Istiklal Savaşı süresince yaptığı konuşmalarda son derece dikkatli davranmıştı, ama rakip politikacılar çağdaşlığa giden yolda ilerlemeye ülkeyi zorlauiyacağını ve bu yürüyüşü tek başına yönlendireceğini hissetmeye başlamışlardı. Duygularını, “Yunanlılardan kurtulduk, sıra Mustafa Kemal’den kurtulmaya geldi, sözleriyle özetlemelerine şaşırmamak gerekir. Mustafa Kemal sorgusuz sualsiz sadakat gösteren, olabildiğince aynı ilkeleri paylaşan ve özellikle kişisel olarak bağlılığından ayılmayan dostlarıyla kendi siyasi temelini oluşturarak tepkisini gösterdi. Yapılan kayırmalar eleştirenlerin sayısını azaltacaktı ama bu ağır işleyen bir süreçti. Bu arada eski dostlarının alınganlıklarıyla başa çıkmak zorundaydı. Yine de sivil ve askeri politikaclardan oluşan çemberin dışına çıkıp, Batılı öğretilerle yetişmiş az sayıdaki yükselen Türkler grubuna ulaştı. Bu insanlar onun yeni ordusunu oluşturacaktı.
Sayfa 422Kitabı okudu
Dava arkadaşını taşımak
Ancak Hasan-Aliye “dava arkadaşıyla" tek bir defa omuz omuza gelmek nasip oldu, o aziz hatırayı omuzunda taşımak ayrıcalığına ve bahtiyarlığına ulaştı. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Atatürk’ün naaşını taşımak üzere kurayla seçtiği 12 milletvekilinden biri olarak görevini yaparken hissettiklerini en güzel kendisi dile getirmistir: “Biliyor musun, bu agaçtan kolunu tutarak taşıdığın tabutun içinde kim var? O insan m? Olamaz. O bir cihandı. Fezalara sığmamalıydı; nasıl bir soğuk mahfazanin içinde durabiliyor? Oraya niçin girdi, nasil girdi? Biliyor musun? Bilemezsin. Anlayamazsın. Sen bu muammayı çözemezsin. Önüne bak, işine bak. Taşı, o cihanı bu tabutun içinde belleyerek taşı!...”
Cumhuriyetin ilk yılları ile benzerlikler
Reformdan etkilenen, gelir kaynakları elinden giden sınıf, beyler, paşalar, ulemà, zâviye sahibi dervişler ve Osmanlı öncesi aristokratik ailelerden oluşuyordu. Bunların arasında sayıca en büyük kalabalık, küçük vakıflarla isleyen derviş zäviyelerini, şeyhleri ve dervişleri sayabiliriz. Böylece reform, Osmanl Devleti’nin kuruluş devrinde hayati
Sayfa 438Kitabı okudu
İlk anlaşma ve Wilson
Ermenilerin soluklanmaları kısa sürdü. 6 Kasımda Karabekir’in birlikleri Kars yöresinin doğu sınırını oluşturan Arpaçay Irmağına ulaştı. İki gün önce Ermeniler ateşkes istemişlerdi. 7 Kasımda Karabekir'in ileri sürdüğü koşulları -Arpaçay Irmağının batısındaki bölgeyi tümüyle boşaltmak ve askerlerini on mil kadar doğuya çekerek Gümrü
Sayfa 348Kitabı okudu
Reklam
Hayat dediğin başka nedir zaten ?
Hayat dediğin başka nedir zaten ? Ben şuna inanıyorum ki, üç buçuk günlük ömrümüzü kendimize zehir etmemek için ne mazideki hayatımıza ve kaçırdığımız fırsatlara ne de istikbalin olmayacak hülyalarına kulak asmayarak bugünümüze hapsolup yaşamalıyız
Atatürk ve Kazım Karabekir
Bu olay Mustafa Kemal’in gelecekteki muhaliflerinin, onun da bazen köşeye sıkıştığını kanıtlamak için kullandklan üç örnekten bir tanesi olacaktı. (Diğer iki olay ise, 1920’de Yozgat ayaklanması ve 1921’de Sakarya Savaşı bağlamında yaşanmıştı.) Yine de, Mustafa Kemal’in önderliğinin Erzurum'daki Kazım Karabekir tarafından kabul edildiği gerçeği açıkça ortadadır. Bunda tüm Türk milliyetçilerinin kahraman olarak gördükleri Rauf’un (Orbay) yanında bulunmasının ve Mustafa Kemal’in milliyetçi komutanlarla sivil valileri harekete geçirmek konusunda önceki girişimlerinin de etkisi vardı. Ama dengeyi kendi yönüne çeken, Mustafa Kemal'in karakteriydi. Onun vizyonu, şimdilik Doğu Anadolu'ya sahip çkmann yeterli olacağını düşünen Kazım Karabekire oranla çok daha genişti. İngiliz denetim subayı Albay Rawlinson'ın dediği gibi Karabekir “birinci sinif bir subay” ve “son derece yetenekli” bir komutan"dı. Mustafa Kemal'i eleştirmekten çekinmiyor, ama sonunda onun kararlılığına boyun eğiyordu. Üstelik Mustafa Kemal ondan biraz daha kıdemliydi, daha etkileyici bir savas sicili vardı ve politikayı çok daha kolay kavrıyordu. En önemli nokta ise özgüveniydi. Umarsızlık hissi geçiyordu. Kâzim Karabekir milli hareketin liderliğinin ortaklaşa olmasını isterken, Mustafa Kemal kendini en üst düzeydeki önder olarak görmeye başlamıştı. 1927 deki nutkunda “Efendiler, tarih itiraz edilemez bir şekilde ispatlamıştır ki, büyük davalarda başarı için sarslmaz bir kabiliyet ve kudrete sahip bir önderin varlığı şarttır diyecekti.
Sayfa 284Kitabı okudu
Teslimiyet
Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi. Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı? Kullanamadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı. Yaşayışımıza ve etrafımıza şekil vermek arzusuyla dünyaya gelmekten ise hayatın ve muhitin verdiği şekli kolayca alacak kadar boş ve yumuşak olmak daha rahat, daha makul deği miydi?
Vahdettin hakkında bilinmesi gerekenler
Herhalde yine aynı gün Mustafa Kemal, sultanla özel bir toplantı yaptı ve görüşmenin sonunda kendisine üzerine sultanın isminin baş harflerinin işlenmiş olduğu altın bir kol saati armağan edildi. Daha sonra Mustafa Kemal, Vahdettin’in “Paşa, paşa şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin, bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir... tarihe geçmiştir ... Bunları unutun... Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa devleti kurtarabilirsin," dedigini söyleyecekti. Bu sözler belki söylenmiş, belki söylenmemiştir, ama Vahdettin’i savunanlar, bunu, Türklerin ulusal direnişini örgütlemek için Mustafa Kemal’i özelikle gönderdiğini kanıtlamak için kullanmışlardır. Ayrıca bu amaçla padişahın ona önemli miktarda altın verdiğini de iddia etmişlerdir. Ne var ki, padişahın bundan sonra davranışları bu yorumu yalanlıyor. Üstelik, Vahdettin 1922’de Istanbul'dan kaçtıktan sonra Hicaz'da kendini hakIı göstermek için yayınladığı uzun bildiride böyle bir amaçtan hiç söz etmediği gibi, Rauf, Fethi ve Mustafa Kemal’in hareketlerini de eleştirmişti. Buna karşılık Anadolu'daki görev için Mustafa Kemal’i seçmiş olan Dahiliye Nazin Mehmet Alinin, bakanlığın örtülü ödeneğinden ona az miktarda bir para verdiği gerçektir. Yine de bu para, Mustafa Kemal'in Anadolu yolculuklarında sürekli olarak parasızlık çekmesini önlememiştir.
Sayfa 260Kitabı okudu
Mehmetçik
“İstanbul’u işgal etmek amacıyla Gelibolu yarımadasını bombalayıp ele geçirmek” için yapılacak saldırıyla ilgili karar, Rusların 2 Ocak tarihli Türkleri Kafkas cephesinden uzaklaştırma çağrısı üzerine 8 Ocak 1915 tarihinde İngiliz Savaş Konseyi tarafından alınmıştı. İngiliz ve Fransız ortak filosu 19 ve 25 Şubat günlerinde Çanakkale Boğaz girişinin iki yanndaki istihkamları bombaladı. Donanma toplannn tahribatını arttırmak amacıyla karaya da birlikler çıkarıldı. Gelibolu yarımadasının güney ucundaki Seddülbahir’de, Mehmet adlı bir çavuş, tüfeği kilitlenince elindeki taşla bir İngiliz denizcisine saldırarak ülke çapında ün kazandı. Mustafa Kemal bu olayın yayınlanmasına yardımcı olarak günümüze dek Türk askerleri için kullanlan Mehmetçik adının doğmasını sağladı.
Sayfa 176Kitabı okudu
39 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.