Her seferinde de ilk paragrafın bana sunduğu karakterleri, atmosferi, cümleleri kısa sürede terk edip yazara yoğunlaşırım. Neden böyle bir giriş yaptı? Bunları yazarken ne düşünüyordu? Giriş bölümünü kaç kere değiştirdi? İlk hali nasıldı? Yoksa bu satırları yazmaya başladığında konunun nereye gideceğini bilmiyor muydu? Yazmaya başlamadan önce havaya girmek için eline boş bir zarf alıp kapağına kocaman bir ünlem işareti koydu mu? Neden kocaman dedim? Ünlem işaretinin boyutunu belirten bir sıfat yok ki ortada. Ama okur benim; boyutlarla, sıfatlarla, renklerle dilediğimce oynayabilirim... Sadece bunlarla değil elbette; yazarın net bir şekilde belirtmek gereksinimi duyduklarının dışında her şeyle oynayabilirim. Bu yaptığımın saçma olduğunu ben de biliyorum ama dört dörtlük okur olmak gibi bir kaygım yok. Böyleyim ben; "bildiğimi okuyorum"...
Bir ünlem gibi dimdik duruyor bedenim Bağırıyor hâlâ: Emperyalizme ölüm! Sömürüye son!
Reklam
Perekladin, kırk yıllık memurluk hayatında yazdığı bütün yazıların özünü hatırlamaya çalıştı; ama o kadar düşünmesine, o kadar alnını buruşturmasına karşın, geçmişte hiçbir ünlem işareti bulamadı. 'Bu ne biçim şey! Kırk yıl yazı yazdım, hiç ünlem işareti koymamışım. Hım!.. İyi ama bu uzun şeytanlar ne zaman kullanılır?'
Altını kim bilir ne zaman çizdiğim metinleri okumaya başladım. İçimde merak uyandı. Neden bazı sözcükleri çember içine almıştım? Şimdi yeniden okuduğumda bana anlamsız gelen bir metnin kenarına ünlem işareti koymaya beni iten şey neydi?
Sayfa 56 - Yüz KitapKitabı okudu
Eğer bir şeyler yazıyorsan
Nokta neden cümlenin süsüdür, virgül neden nefes verir, ünlem neden duygu taşır, soru işareti neden düşündürür bunları bilmelisin.
Her akıl yürütme ünlem yerin tutar; yakınma dolu bir ton, mantığın ağırbaşlılığını bastırır.
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.