“Kırkını geçmiş insanların tecrübelerine sahip olduğuma inanıyordum, fakat hala Nüzhet'e aşık olduğumu kendime itiraf edemeyecek kadar çocuktum.”
Peyami Safa, takma adıyla Server Bedi, edebiyatımızın usta yazarlarından biri. Kendi hayatını yansıttığı bu eserini ise yıllar önce edebiyat sınavında çıkacağı için okumuştum. Şimdi tekrar elime geçti ve tek oturuşta bitirdim.
“Görülecek, işitilecek, tadılacak, okunacak, yazılacak, yapılacak o kadar çok şey birikiyor ki, bundan sonra hayatımın bütün bunlara yetişmeyeceğinden korkuyorum.”
Kitap isminde ‘koğuş’ olması, hapishanede geçen bir olayın anlatıldığını düşündürebiliyor. Halbuki koğuş oda demek, ‘hariciye’ ise vücudun dışıyla ilgili hastalıklarla ilgilenen hekimlik dalı…
Kısa olmasına rağmen muazzam derinliğe sahip bu eser, hastane odasında geçirdiği zorlu günlere rağmen mücadelesinden vazgeçmeyen bir gencin hikayesini ve Nüzhet’e olan aşkını anlatıyor.
“Ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürürdüm.”
Acılar, hisler, duygular öyle güzel tasvir edilmiş ki… Aşk ve çaresizliğin en somut hali olabilecek bu eser, eminim okul yıllarınızda karşınıza çıkmıştır. Tekrar okumanızı tavsiye ederim.