İç tanıklığa önem veren kültürde bireyler, "Ben varım!" duygusu içerisinde sorar;"Ben ne düşünüyor, ne hissediyorum?" Ak abinde ona göre "yanlış" ve "doğru"ya karar verir. İşte o zaman gözlemleyen bilinç içe döner ve vicdana, değerlere odaklanarak değerlendirmeye başlar. Sorar:
"Böyle bir seçim yapıyorum ama bu gerçekten kendi seçimim mi? Ben burada tam anlamıyla kendim miyim? Bu seçimle ilgili aynada kendi yüzüme gönül rahatlığıyla bakabilecek miyim?.....
" Eğer bana mesafelere rağmen yapabilir miyiz, devam edebilir miyiz dersen... Eğer uzağımda kalmaya devam etmek istersen ben varım İzmir.
Ben hâlâ varım. Peki ya sen bir kez aramızda kilometreler olmadan denemeye var mısın İzmir?"
Gündelik hayatta karşılaştığımız durumlarda kişilerin sadece davranışlarına bakarsak ve niyete önem vermezsek o davranışı cahilce, saçma veya saldırgan bir davranış olarak görebiliriz. Ama bunun arkasındaki niyete baktığımızda bize kaba ya da saldırgan gelen bu davranışların ekseriyetle "Ben de varım!" deme çabası olduğunu görürüz. İnsanız fark edilmek istiyoruz. Böyle durumlarda davranışına takılmadan, "Ben de varım!" diyen muhatabıma, "Evet, varsın ve sen de aynen benim gibi bir insansın," hissini verdiğim zaman ilişkideki gerginlik gidiyor, hoş bir durum ortaya çıkıyor.
«Kimi insan, sahada kan ter içinde kalan bir futbolcu gibi yaşar her ânını. Tribünde değildir. Yağmur çamur olsa da, kazansa da kaybetse de hep sahadadır. Her güne, "Kendi yaşamımda varım, kendi yolculuğumu yapıyorum," kıvancıyla başlar.»
Kimi insan, sahada bir futbolcu gibi yaşar her anını. Tribünde değildir. Yağmur çamur olsa da, kazansa da kaybetse de hep sahadadır. Her güne “Kendi yaşamımda varım, kendi yolculuğumu yapıyorum.” kıvancıyla başlar.
"Kimi insan, sahada kan ter içinde kalan bir futbolcu gibi yaşar her anını. Tribünde değildir. Yağmur çamur olsa da,kazansa da kaybetse de hep sahadadır.Her güne,"Kendi yaşamımda varım, kendi yolculuğumu yapıyorum,"kıvancıyla başlar."
Kişilerin niyetine değil de sadece eylemlerine bakarsak yanılırız. Ama arkasındaki niyete baktığımızda, bunun ekseriyetle "Ben de varım!" deme çabası olduğunu görürüz. İnsanız, fark edilmek istiyoruz.
"En güçlü tanıklık ortamı tüm aile bir aradayken oluşur. Çocuk iki yaşında bile olsa bir aylık bile olsa herkes ona bakacak, sadece bakacak. O ne yapıyorsa sevgiyle, önemsenerek bakıldığını bilecek."Ben varım, ben ailemin bir parçasıyım," duygusu önemli,bunu bebekler bile hissediyor."
Kimi insan, sahada kan ter içinde kalan bir futbolcu gibi yaşar her anını. Tribünde değildir. Yağmur çamur olsa da, kazansa da kaybetse de hep sahadadır. Her güne "Kendi yaşamımda varım, kendi yolculuğumu yapıyorum," kıvancıyla başlar.
Kimi insan, sahada kan ter içinde kalan bir futbolcu gibi yaşar her anını. Tribünde değildir. Yağmur çamur olsa da, kazansa da kaybetse de hep sahadadır. Her güne "Kendi yaşamımda varım, kendi yolculuğumu yapıyorum," kıvancıyla başlar.
Ben mi kendimi anlatamıyorum sen mi anlamak ya da kabullenmek istmiyorsun? Derdim para mi sanıyorsun? Sanıyor musun ki bunları yazmak benim için çok kolay? Tam olarak neyi anlamıyorsun anlamıyorum. Kredi kartımı ödeyemediğim için senden para istedim bu kadar. Bana paramı ver lan değil derdim. Aslında bunu çok iyi biliyorsun ama suçlamak istiyorsun sadece. İşlerim kötü iş bulamıyorum. Neden anlamıyorsun?
Senin Watson'i yarı yolda bırakman da olmadı Sherlock. Var mısın yarin bunları yüz yüze konuşmaya Sherlock Ben varım. Hadi bakalım.
«Kişilerin niyetine değil de sadece eylemlerine bakarsak yanılırız. Ama arkasındaki niyete baktığımızda, bunun ekseriyetle "Ben de varım!" deme çabası olduğunu görürüz. İnsanız, fark edilmek istiyoruz.»
Sohbetin tüm aile arasında haftada en az bir kere olması gerektiği üzerinde ısrarla duruyorum. Çünkü en güçlü tanıklık ortamı tüm aile bir aradayken oluşur. Çocuk iki yaşında bile olsa ona da üç dört dakika vereceksin. Hatta bir aylık bile olsa herkes ona bakacak, sadece bakacak. O ne yapıyorsa sevgiyle, önemsenerek bakıldığını bilecek. "Ben varım, ben ailemin bir parçasıyım," duygusu önemli ve bunu bebekler bile hissediyor