Bunları kabına sığmayan, belki de ruhuma sığamadığı için bir türlü rahat edemeyen bir sıkıntının; herkesin ve her şeyin boğazıma yumruk gibi oturan, delirtici baskısının altında; bedenimde hissettiğim, beni kaygılara boğan, ezen anlaşılmamış olmak duygusunun pençesinde yazıyorum. Sonra başımı kayıtsız, mavi göğe kaldırıyorum, yüzümü rüzgâra, esintinin bilinçsiz
serinliğine bırakıyorum, gördükten sonra gözlerimi kapatıyorum, hissettikten sonra yüzümü unutuyorum. Böyle daha iyi olmasam da, başkalaşıyorum. Kendimi görmekle kendimden kurtulmuş oluyorum. Hatta gülümsemek geliyor içimden: Şimdi kendimi daha iyi anlıyor değilim, ama artık farklı olduğumdan kendimi anlamaktan vazgeçmiş durumdayım.
Böyle daha iyi olmasam da, başkalaşıyorum.
Şimdi kendimi daha iyi anlıyor değilim, ama artık farklı olduğumdan kendimi anlamaktan vazgeçmiş durumdayım.
...Sonra başımı kayıtsız, mavi göğe kaldırıyorum, yüzümü rüzgâra, esintinin bilinçsiz serinliğine bırakıyorum, gördükten sonra gözlerimi kapatıyorum, hissettikten sonra yüzümü unutuyorum.Böyle daha iyi olmasam da, başkalaşıyorum. Kendimi görmekle kendimden kurtulmuş oluyorum. Hatta gülümsemek geliyor içimden: Şimdi kendimi daha iyi anlıyor değilim, ama artık farklı olduğumdan kendimi anlamaktan vazgeçmiş durumdayım. Göğün en yücelerinde, görünür hale gelmiş bir hiçliği andıran minicik bir bulut, bütün evreni kucaklayan bir unutuşa ak damgasını vuruyor.
Ne tamamıyla varım bu dünya içerisinde ne de yok olmayı göze alabiliyorum. Tam ortasında bir yerlerdeyim bu varoluşumun. Yaşamalı mı doyasıya yoksa pes mi etmeli karar veremiyorum. Günün yirmi dört saatini bir şekilde geçiriyorum; bazen koca bir düşünce boşluğu içerisinde bazen ise insancıklarla birlikte. Ama ne tam anlamıyla düşünmeyi becerebiliyorum ne de insanlarla anlaşabiliyorum. Sorun ben miyim bu dünya sisteminde yoksa insanlar mı hatalı karar veremiyorum. 'İnsanlar olarak ayırıyorum çünkü kendimi artık insan olarak tanımlayamaz oldum.' Ne ben onlara kendimi anlatabiliyorum ne de onlar beni anlamak için çaba gösteriyorlar. Kısacası onlar benden, bende onlardan vazgeçmiş durumdayım.. sadece varoluşunun sona ermesini bekleyen bir varlığım insanlık içerisinde; sonsuzluğu bekleyen. Tek istediğim olduğuna inandığım tanrının, emanet ettiği bu bedeni geri teslim edebilmek ve ruhumun özgürleşmesinin tadını çıkartabilmek...
Yaşamaktan vazgeçmiş olduğumu söyleyebilirsiniz. Lakin ben sürreal algıların izleyicisi oldum, boyutsal enkaz haline geldim ve artık gerçek dışılıkların arasında asılı kalmış bir dünyanın merhametine kalmış durumdayım.