Tekerlekli zindanımın içinde, yorgunluğumun derinlerinden yükselirmişçesine, sevdiğim bir kentin ve kendimi bazen mutlu hissettiğim belli bir saatin aşina gürültülerini bir bir yeniden keşfettim. Şimdiden biraz serinlemiş havada gazete satıcılarının sesi, küçük parktaki son kuşlar, sandviç satıcılarının bağrışları, kentin yukarısındaki dönemeçlerde tramvayların gıcırtıları ve gökyüzünün, gece limana sökün etmeden önceki uğultusu, tüm bunlar bir araya gelerek, hapse girmeden önce çok iyi bildiğim bir rotayı gözüm kapalı çizmemi sağlıyordu. Evet, bundan çok çok uzun zaman önce, kendimi mutlu hissettiğim saatti bu. O zamanlar hafif, düşsüz bir uyku beklerdi hep beni. Oysa şimdi bazı şeyler değişmişti, bir sonraki günün beklentisiyle kendimi yine hücremde buldum. Yaz göklerinde çizilen o aşina yollar, insanı masum uykulara olduğu kadar hapse de götürebiliyormuş demek.