(...)Üç günün sonunda Efendimiz (s.a.v.) Yesrib'e doğru gitmek için harekete geçti. Kullandığı güzergâh herkesin kullandığı yol olmayacaktı. Zor ve engebeli olmasına rağmen güvenlik gerekçesiyle nadir kullanılan yolu tercih edecekti.
| Böylece yolculuk başlıyor. Fakat bir taraftan da büyük bir hüzün var, değil mi hocam?
Hem de ne hüzün... O anlarda Efendimiz (s.a.v.) Sevr'in tepesinden Mekke'ye doğru bakacak, yaşlı gözlerle, “Ahh Mekke! Şehirler içerisinde bana en sevimli, en sevgili gelen sensin. Eğer kavmim beni sürüp çıkarmasaydı, ben buradan asla çıkmazdım. Fakat mutlaka bir gün sana döneceğim,” diyecekti. En zor anlarda bile asla ümidini kaybetmiyordu. Allah Resülü (s.a.v.) çok iyi biliyordu ki bugün onun Mekke'den çıkması, yarın Mekke'ye çok daha farklı bir biçimde dönmesi demekti. Bu neyin işareti biliyor musunuz? Ümit olmazsa iman olmaz... Ümit dediğimiz şey imanın azığıdır. İmanın olduğu yerde umut vardır. Çünkü Allah varsa gam yoktur. Hiç unutmamamız gereken hakikat şudur: Yeis/ümitsizlik dediğimiz şey, şeytanın ve küfrün azığıdır aslında, Bu Müslüman'a yakışmaz. Bütün şartlar bizim aleyhimize olsa da iman varsa imkân vardır. Gelelim mi Abdullah b. Uraykıt'a?