Hangi bahçelerde hangi çocukluk kaldı
Treni buralardan çoktan gitmiş gençliğin
Beklese kim gider,
Beklemese de bir nefes ver,
Bir gazel dök, nerede veda ettiysen kendine...
DESPEDIDA FALHADA Á MAMA ANNEYE VEDA EDEMEMEK. Seninle vedalaşamayacağım anne. Sen artık yoksun ve gerçek bir veda için yüz yüze gelmek gerekir Çok fazla bekledim, ve bir rastlantı değil bu. Açıkyürekli bir vedalaşmayı korkakça bir vedalaşmadan ayıran nedir? Senden açıkyüreklilikle ayrılmak demek, bizim, seninle benim, aramızda ne olduğuna dair seninle bir fikir birliğine varmak için çaba göstermemiz olurdu. Çünkü kelimenin tam ve eksiksiz anlamıyla bir veda, bu anlama gelir: İki insan, birbirinden kopmadan önce birbirlerini nasıl görmüş, nasıl tanımış oldukları hususunda anlaşırlar Aralarında neyin hedefine ulaştığı, neyin yarım kaldığı hususunda. Bunun için korkusuz olmak gerekir. Uyumsuzlukların verdiği acıya katlanabilmelidir insan. Olanaksız olanı da kabul edebilmelidir. Vedalaşmak, insanın kendi kendisiyle de yaptığı bir şeydir Başkalarının bakışları altında kendine arka çıkmasıdır. Vedalaşmaktan korkmanın temelinde ise tapınmak yatar: Olanları altın ışığa daldırmak ve karanlığı yalanla yok etmeye kalkışmak. Bunu yaparken kaybedilen şey, en azından, karanlığı doğuran o hamlelerde kişinin kendini tanımasıdır
Gölgeler de yaşlanmaz, gerçekler de!
1977 Mayıs'ı… İstanbul kâbuslar içinde bir cehennemden diğerine geçmektedir. 1 Mayıs katliamı sonrası şehir gençlerin ölümleriyle sarsılırken “Kralların Treni” Orient Ekspress tarihinde son defa Sirkeci Garı'na gelir. İki gün sonra bir Orient Ekspress yolcusu Gülhane Parkı'nda ölü bulunurken bir başka yolcu, yaşlı Alman kadın Gisela cinayet zanlısı olarak Sultanahmet Karakolu'nda gözaltına alınır.
İttihat ve Terakki'nin güçlü önderi Talat Paşa'nın eski konağı olan karakolda günlerce masumiyetini haykırır Gisela. Onun mu acısı ve pişmanlığı büyüktür, kuruntu ve düşlerin sık sık yokladığı komiser Attila'nın mı yoksa gencecik bedenlerle dolup taşan morgun müdürü Taylan'ın mı?
Sevgilisini çatışmalarda yitiren devrimci kız Ülkü'nün düşleri zamansız sona ermişti de; Topkapı Sarayı'nın dış bahçesinde, Gülhane Parkı'nın ağaçlarında hayata veda eden son Orient Ekspress yolcusu yaşlı adam akıbetini hak mı etmişti?
Cinayetin ipuçlarını belki Tanzimat Fermanı'yla Türk aydınlanmasına ilk harcın konulduğu gizemli Gülhane Parkı saklıyordu, belki de19'uncu yüzyılın askeri okulu, şimdinin İstanbul Morgu… ya da bizlere çok yabancı bir tarih!
Melih Esen Cengiz'den, zamanın köreltmekte aciz kaldığı bir özlemin, gerçekleri nasıl perdelediğine tanık olacağınız ve masum gözyaşlarını sorgulayacağınız bir roman…
Hazırlan otuzaltı(n) saatlik yola
Kokusuyla,çarşafıyla tozuyla
Karşımda yaşlı nine kucağında kızıyla
Materyalist kahrı yaşamışların kanıksadığı çile
ve sabır muazzam...
Kışıyla , yazıyla ,ayazıyla
Küçük bir kompartman
dört farklı yaşam
Merhaba arkadaşlar. Ve elveda... Son Stephen King kitabını da bu vesileyle geride bırakmış olduk. Zaman bir şekilde geçiyor öyle değil mi? Yazarı okumak ne kadar mutlu ediyorsa bir süre sonra okunacak kitabı kalmayacağını bilmek de o kadar üzüyor. Bazen hiç bitmese kitapları diyorum ama bu saçma bir hayal tabi biliyorum. Kurduğumuz kaç hayal
Son treni kaçırdığın zaman bu şehir biraz daha anlamsız gelecek.
Sonra son kadehi devirdiğin zaman insanlar biraz daha kaybolacak kurduğun dünyadan.
Uyumadan önce dinlediğin son şarkıda bazı düşlerin yarım kalacak mesela.
Pakette kalan o son sigarayı içerken kafanda bir şeyleri henüz bitirememiş bi şekilde eve döneceksin bazen.
Ve sonra bir insan kayıp gidecek bu devrandan sense onunla son kez vedalaştığının farkında bile olmayacaksın.
Son kez öpeceksin dudaklarını, ansızın bir veda olacak son kez tutacaksın bir kadının ellerini.
Sarhoş olup uyuyakalacaksın ve son durakta bulacaksın kendini.
Her defasında ne kadar uzakta olsa da mutlu sonu kovalayacaksın.
Sonra etrafından saçmasapan cümleler duyacaksın. İşte neymiş efendim son aslında bir başlangıçmış..
İhtimal vermek isteyeceksin buna ama en sonunda kendine diyeceksin ki son sondur ve sonlar beni bugün ben yapan tek bokmuş meğersem.
Açıkyürekli bir vedalaşmayı korkakça bir vedalaşmadan ayıran nedir? Senden açıkyüreklilikle ayrılmak demek, bizim, seninle benim, aramızda ne olduğuna dair seninle bir fikir birliğine varmak için çaba göstermemiz olurdu. Çünkü kelimenin tam ve eksiksiz anlamıyla bir veda bu anlama gelir: İki insan birbirinden kopmadan önce, birbirlerini nasıl görmüş, nasıl tanımış oldukları hususunda anlaşırlar. Aralarında neyin hedefine ulaşıldığı, neyin yarım kaldığı hususunda. Bunun için korkusuz olmak gerekir. Uyumsuzlukların verdiği acıya katlanabilmelidir insan. Olanaksız olanı da kabul edebilmelidir.