Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

şaziye..

şaziye..
@verbavolentscriptamanent
"kendi sokaklarında kıblesiz yolcu..."
"İki nota arasında bir nota daha var, iki gerçek arasında bir gerçek daha var, iki tuz taneciği arasında, ne kadar yakın olurlarsa olsunlar, bir uzam aralığı var, iki duyumsama arasında bir duyumsama var -en eski maddenin gediklerinde dünyanın nefesi olan gizemli, ateşli bir çizgi var ve dünyanın sürekli nefesi sessizlik diye duyduğumuz, sessizlik dediğimiz."
Reklam
"... ah belki de cehennem yolunda bulacağım ihtiyaç duyduğum şeyi. ... bulacağımızın olduğumuz şey yoluyla gelmesi gerektiğini bilsem de şimdi; olduğumuz şeye tamamen batmamayı başarırsam geleceğini bilsem de."
"Hayatım ölüm kadar sürekliydi. Hayat o kadar sürekliydi ki onu evrelere böler, birine de ölüm derdik. Her zaman yaşamda oldum, aslında ben olmaması, alışılmış bir şekilde ben dediğim şey olmaması çok da fark etmedi. Her zaman hayattaydım. Ben, yüksüz bir hamam böceği bedeni, ben, nihayet onu dışımda gördüğüm için en azından benden kurtulmayacak bir hayatla -hamam böceğiyim ben, bacağımım, saçımım, duvar alçısının üzerindeki en parlak ışığın dalıyım, kendimin her cehennemî parçasıyım- hayat içimde her yere öyle nüfuz etmiş ki, beni bir kertenkele gibi parçalasalar, parçalar titremeye ve kıvranmaya devam edecek. Bir duvara kazınmış sessizliğim ben ve en kadim kelebek kanat çırparak içeri girip bana bakıyor: her zaman olduğu gibi. Doğumdan ölüme, insani dediğim şey bu ve hiçbir zaman gerçekten ölmeyeceğim. Ama bu sonsuzluk değil, mahkûmiyet."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"...gözümün renginin önemi olmadan bakabilmeliyim. Görebilmek için başımdan atabilmeliyim kendimi."...
"Ah, açıklanmak için kendinin ötesine geçmesi gereken hiçbir şeyin açıklanmasını istemiyorum. Yorumlanması için yine insanın onayı gerekecek hiçbir şeyin açıklanmasını istemiyorum."
Reklam
"Bütün anlık kavrayışlar güçlü bir anlamamaya benzer daha çok. Hayır. Bütün anlık kavrayışlar son kertede güçlü bir anlamamanın ifşasıdır. Her bulma an'ı bir kendini kaybetmedir."
"...çocukken olduğu gibi keşifler yaptığı bir laboratuvar mı insanın ne istediğini bulduğu yer? ... Peki bir yetişkin olarak, o çocuksu kendini kaybetme cesaretine sahip olabilir miyim? Kendini kaybetmek -bulabileceğin şeyle ne yapacağını bilmeden aramaya gitmektir."
"Gelincik çiçek açmazdan önce, yeşil çiçek zarfı bir bademin dış kabuğu kadar serttir. Sonra günün birinde bu kabuk çatlayıp açılır. Üç yeşil kabuk parçası toprağa düşer. Zarfı açan bir balta değildir, sadece, zar kadar ince, bez gibi katlanmış, top olmuş taç yapraklarıdır zarfı zorlayan. Bu taç yaprakları açılırken renkleri neonumsu pembeden, çayırlarda görülebilecek en cart kırmızıya dönüşür. Sanki çiçek zarfını çatlatan güç, bu kızılın kendini gösterme ve görülme isteğidir."
Sayfa 113Kitabı okudu
+ Bağışlanmaya inanır mısın? - Köyden hatırladığım bir rahip vardı... Tanrı bağışlar, derdi. Bağışlamanın tanrısal olduğunu söylerdi. Daha da ileri giderdi, bağışlama yoksa Tanrı da yoktur, derdi. Tanrı bağışlamadır, derdi. + Öyleyse yalnızız ve bağışlanmıyoruz... /... / Öylece durdu orada, hiç kıpırdamadan... ve... ancak bir bedenin bir bedeni bağışlayabildiğini ve bağışlanma denen şey gelecek olursa ilgili bedenlerin salgıladığı bir şefkat peteğinden süzülüp geleceğini öğrendi... gözlerini yumdu, bağışlamanın hiçbir zaman bir yargının sonucu olamayacağını gördü. Bağışlama bir ilke değildir, dudakların kapalı gözler üstünde gezinmesidir. Eski İngilizce 'forgiefan'daki -for ön eki, Yunanca 'peri' gibi, kuşatan, çevreleyen, kucaklayan demektir."
s. 196 / s. 205Kitabı okudu
"insanlar...sözleriyle değiştirirler her şeyi ve hiçbir şeyi. Koşullar ne olursa olsun, sözler çoğaltır ve eksiltir. İster söylenmiş sözler olsun, ister kafanın içinden işitilmiş sözler olsun. Her zaman uyumsuzdurlar, hiç yakışmazlar duruma. Bunun için sözler acı verir ve merhem olurlar."
Sayfa 187Kitabı okudu
Reklam
"Hayat bileylenmiş bıçak kadar ince. Gerisi Tanrı."
Sayfa 123Kitabı okudu
geri geliyor mudur ki?... belki...
"Platformdaki insanlar trenin gelmesini bekliyorlardı. Yukarıda sokaklarda kış hüküm sürmekteydi, kadınlar, erkekler paltolu ve eldivenliydiler. Bazıları gazete okuyor, bazıları kulaklıktan gelen ritme göre bacaklarını sallıyorlardı. Çoğu da demiryolunun karşısındaki platformda durup kendilerini evlerine götürecek olan aksi yönden gelecek treni bekleyen öbür insanlara boş boş bakıyordu. Her akşam aynı şey. Yüzleri hüzünlüydü. Sabırlarını yitirmemişlerdi ama, gönüllerini yitirmişlerdi. Belki, uzaktaki banliyölerde trenden inip ağaçlarla çevrili evlerinin ön pencerelerindeki ışığın yandığını görünce, gönlün ışığı da geri geliyordur."
"Eğer her olaya bir ad verilebilseydi, hikâyelere gerek kalmazdı. Şimdiki durumda, hayat, kelime dağarcığımızdan daha hızlı akıyor. Bir kelime eksik, öyleyse hikâyenin anlatılması gerekiyor."
ah Berger...
"Beyaz kedi geçen hafta öldü. Araba çarpmış... Yolun kıyısındaki otların içindeydi. Beli kırılmıştı, onu mutfaktaki sobanın yanında bir battaniyeye yatırdım. Öylece yattı, beyaz ağzı yarı açıktı, dili de yaklaşık dişleri kadar beyazdı. Yan döndü -ya da vücudu onu yan döndürdü- dört ayağını da uzattı, arka ayakları dümdüz gerildi, sıçramaya hazırlanır gibi. Yavaş yavaş, iki ön ayağıyla yüzünü sildi, patilerini kulaklarından gözlerine ve ağzına kadar indirdi. Bir kere yaptı bunu, hayatı görüşünü silerek gözlerinden. Patileri ağzına erdiğinde ölmüştü. Acıması olmayan bir sevgi olabilir mi?"
Sayfa 168Kitabı okudu
2.229 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.