Kitabı ilk gördüğümde adına ve kapağına vuruldum. İçerisinde bahadır baruter'in harika çizimleri var. Resimler çok etkileyici ve sanki kitaptaki hikayeleri anlatıyor, konuşuyorlar. Bir yandan lütfen bitmesin derken bir yandan 21 kadının öyküsünü okumak, anlamak onların deliliğini hissetmek için sabırsızlandım. Yaşamları uçurum kıyılarında, dipsiz kuyularda geçen ve o uçurumdan atlamaya, o dipsiz kuyularda yok olmaya, yalnızlıklarından ebedi yalnızlıkla kurtulmaya can atan, lanetlenmiş kadınlıklarıyla yüzleşmek zorunda kalmış 21 kadın ve hikayeleri... İlk hikayeden önce bir yazı var beni fazlasıyla etkiledi. Tekrar ve tekrar ve tekrar okudum... Son olarak bu cümleleri paylaşmak isterim.
" Size kadınlıkla lanetlenmiş bir varoluş hezeyanı anlatacağım.
Sizi saçlarının ve ayaklarının ucu arasında olup biten şeylerden ibaret,
doğurmaya mahkûm,
çocuklarını kaybetmekle mühürlü,
yalnız, yapayalnız bir kalabalıkta dolaştıracağım.
İçlerine açılan kapıların arkasına saklanmış kadınların delirerek bedenlerinden dışarı açtıkları pencerelerden bakacağım.
O pencerelerden tekrar ve tekrar ve tekrar kendimi aşağı atacağım. "