Ve günler geçtikçe cümle kurmanın, kelime birleştirmenin ya da yalın, dört satırlık mısralar yazmanın gerçekten becerebildiğim, beni tutkuyla bağlayan tek şey olduğunu daha iyi anlıyorum. Bunu yapabilmem için de onları sonradan kullanabilmek amacıyla bir arşive yerleştiriyormuşum gibi insanları özel bir şekilde gözlemlemem lazım. Bunu yapabilmem için ayrıca özel bir şekilde okumam lazım, belli belirsiz ihtiyacım olan şeyleri hemen olmasa da sonradan kullanmak için bütün gözeneklerimle içime çekercesine.
Ölümün doğuma, doğumun ölüme varan kadim çemberi, yanı başımızda, ardımızda, göğsümüzde, insanlığın bugüne dek yaşadığı ne kadar acı varsa tümünü kanırtarak ve bizim varlığımızı külliyen yok sayarak, bir kez daha tamamlanıyor.
Bu şehir herkes uyurken, sokaklar bomboşken bile uğuldar. Neden bilir misin? Çünkü burada, bu şehirde senin gibi yazdıkları hiç basılmamış yığınla kayıp şair yaşamış ve ölmüştür. Ayıklasan kelimeleri o uğultudan, hep şiir çıkar. Onların bölük pörçük cümleleri şu soluduğun havada dolaşıyor. O yüzden şehri içine çeken şiirle dolar. En pis havasında bile bu şehrin şiir var. Yaşamı sevmek ve hep bir şeyler gevelemek için bu bile yeter adama.
Kim olduğumu bilmiyorum ama şiir nedir hatırlıyorum. Kutsal kelimelerdir şiir! At elinden o kağıdı kalemi, hiçbirini yazma, hep mırıldan. Hepsini kaybet, unut gitsin. Fark etmez. Bir kez ağzından çıkmaları hatta sadece aklından geçmeleri bile yeter. Bırak yazma istersen. Onlar ruhundan çıkar, havaya karışırlar, yele tutunurlar, denize düşerler, toza bulanırlar. Sonra da muhakkak biri bulur onları, duyar bir şekil. Bak şu koca şehrin uğultusuna. Sadece arabalar, insanlar, fabrikalar, hayvan sesleri değildir bu devasa uğultuyu yaratan. Şiir vardır o uğultunun içinde.
Kimin kim olduğuna önem veren bu dünyanın kimseye önem vermemesi üzerine düşünmeye başladığımız anda her şeyin altüst olacağını bildiğimizden olsa gerek, hiçbirimiz gerçekten kim olduğumuzun peşine düşmüyoruz. Sadece hayali bir tanrının kulu olduğunu sanmak yetiyor insana.
Özbilinçliliğin sonucu: İzleyici ve aktör aynı kişi. Hayatımı kendim için, kendi eğitimim için bir seyirlik olarak yaşıyorum. Hayatımı yaşıyorum fakat hayatımın içinde yaşamıyorum.