Yemeğin dozunu kaçırdığında mideni bozduğun olmuştur değil mi? Ya da yanlış bir hareket yaptığında boynun ya da belin tutulmuştur. Belki toplantı uzayınca başına ağrılar saplanmıştır. Gün ortasında durup dururken uykun gelmiştir, ayakta duracak halin yoktur, "On dakika gözlerimi kapasam yeter" demişsindir.
Benim çok önemsediğim durumlardır bunlar. Çünkü içinde bir mesaj vardır. Bu noktada ortaya çıkan acı hissinin ne dediğini iyi okumak gerekir. Çünkü acı bir imdat çığlığıdır. Acıyan yer sana seslenir.
"Hey duy beni! Bir konuda fazla ileri gittin!"
Yemek de fazla ileri gittin, bu yüzden midende acı var. Harekette fazla ileri gittin, bu yüzden belinde acı var. Strese katlanmakta fazla ileri gittin, bu yüzden başında acı var. Yorgunlukta fazla ileri gittin, bu yüzden uyumak istiyorsun ve bedeninde acı var. Ne şahane bir iletişim aracıdır şu acılar değil mi? Bedeninin seninle yüksek sesli konuştuğu anlardır acı çektiğin anlar. Çünkü şimdiye kadar nahif ve yumuşak bir sesle anlatmaya çalıştıklarını işitmemişsindir. Ona kulak vermemişsindir ve sonunda sesini yükseltmek zorunda kalmıştır. Neyse ki sesini yükseltmeyi bilen bir bedenimiz var, aksi halde insanın kendine yabancılığının dünya üzerinde ne felaketlere mal olabileceğini hayal dahi etmek istemem.