Eğitim gören bir talebenin karşılaştığı zorluklar şunlardır: her şeyden önce yoksulluk...
Çünkü yoksul olan, iyi olan her şeyden yoksundur.
Talebe bu yoksulluğu çeşitli şekillerde çekebilir: açlık, soğuk, çıplaklık, ya da hepsi birden. Ama bütün bunlara rağmen, her zamankine göre biraz gecikerek de olsa, hiç yemek yemeyecek kadar da yoksul değildir; yediği, zenginlerin artıklarını bile olsa -ki bu, talebelerin, aralarında -çorbaya talim etmek- dedikleri, en büyük sefalettir. sıkmasada, hiç değilse soğuk kıracak bir mangal ya da şömine bulurlar daima; son olarak da, geceleri bir çatı altında uyurlar. Birtakım başka sıkıntıların arasına girmek istemiyorum; mesela gömlek ve ayakkabı eksikliği, giysilerin kıtlığı ve yetersizliği, talih önlerine bir ziyafet çıkardığında büyük iştahla karınlarını tıkabasa doyurmaları. İşte bu tarif ettiğim Çetin ve dikenli yolda, kimi zaman sen sendeleyip kimi zaman düşerek, sonra kalkıp tekrar düşerek, istedikleri mertebeye ulaşırlar. Bu mertebeye ulaştıktan sonra da, nicelerini görmüşüzdür ki, bu sığlıkları, ... İyi talihim rüzgârları sayesinde aştıktan sonra, bir tahtan dünyaya emretmişler, dünyayı yönetmişlerdir; açlıkları tokluğa, üşümeleri gönül ferahlığına, çıplaklıkları tören giysilerine, hasır üzerindeki uykuları Hollanda bezleri ve damaskolar üzerinde dinlenmeye dönüşmüştür; faziletleri ile hak ettikleri mükafatı almışlardır.