Kararlarımızın hangisinin doğru, hangisinin yanlış olduğunu tam olarak bilmemiz mümkün değil. Neyin pişmanlık getireceği ya da getirmeyeceği de öyle... Ancak içine düştüğümüz bir durum var; yaşamadığımız, yaşamak istemeyeceğimiz şeylerle ilgili pişmanlık duyma korkusu... Toplum baskısı iliklerimize kadar işliyor, yaşamı ve daha da önemlisi kendimizi, varoluşumuzu sürekli sorgulamaya itiyor. Bu bile büyük bir yük... Kabul edin ya da etmeyin çok fazla zorunlulukla iç içe yaşıyoruz. Böyle bir kısır döngü içerisinde debelenen milyarlarca insanın varlığı ürkütücü değil mi?
Zarifçe İlim
Yine en sona ben kaldım özür dilerim hepinizden
İyi hissettim mi?
Okurken çok fazla şeyle yüzleştim...
Aslında depresyonda olduğumu ve bunun sadece okuyarak düzelmeyecek boyutta olduğunu farkettim...
Aslında bunu çok önceden farketmiştim
Tanpınar bu arada roman yazmak için köye giden bir gencin macerasını anlatır. Bu yanlış bir yoldur Tanpınar'a göre. Gencin kendi içine eğilmesi, kendi düşüncelerini anlatması daha doğru olurdu. "Fakat dostum bu yanlış adımda haklı idi. Bütün gençliğinde ona bunu tavsiye etmişlerdi: "Halka karışın, köye, kasabaya gidin... Yalnız orada hakikat vardır..." Hiç kimse ona dememişti ki, "Sen, tek başına bir realitesin, bu realiteyi bize anlat. Yaşadığın saati, duyduğun günü, her gün içini parçalayan sızıları ve her akşam sana yaşamak aşkını veren ümitleri anlat, ayrıldığın yüzleri, gördüğün manzaraları... Hasret ve gurbetlerin bize yeter, çünkü biz biliyoruz, senin benliğinde bütün bir Türk iklimi, bütün bir Türk cemiyeti, hattâ bunların arasında bütün bir insanlık var, onları konuştur. Söyleyeceğin yalan bile olsa bizim için kıymettir. Elverir ki güzel yazasın."
O sırada Fugui sabanını sürerek onlara doğru yaklaştı ve şöyle dedi: "İnsanların unutmaması gereken dört kural vardır: Yanlış söz söyleme, yanlış yatakta uyuma, yanlış eşikten girme, elini yanlış cebe atma."